İnsan yeryüzünün halifesi ve bu muhteşem, onurlu bir görevlendirme; oysa insan bir avuç toprak parçasıydı, bir damla su…Sonra kendisine bir emanet teslim edilmişti. Peki ne idi o emanet? Kimisi akıl, kimisi kalp, kimisi ruh,  bazı alimler ise ene demişler adına; hani şu yerin göklerin kabul etmediği emanet var ya ondan bahsediyorum. İsterseniz bir hatırlayalım: “‘Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu taşımaktan kaçındılar, ondan çekindiler, ama insan onu yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahil olabilir. Sonuçta Allah münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap eder, mümin erkeklerin ve mümin kadınların tövbelerini ise kabul eder. Allah Gafûr’dur/Günahları çokça bağışlayıp siler, Rahîm’dir/çok merhametlidir (Ahzab 72-73)’

Prof. Faruk Beşer hocamız, bu ayetteki emaneti güven olarak yorumlar. Der ki; “Kuranıkerim’de müfret/tekil olarak sadece bu ayette yer alan ‘emanet’ kelimesi Türkçe’de de aynen kullanılır. Sözlük anlamı güvenme ve güvenilme demektir. Güvenilip birisine teslim edilen şey de emanettir. ‘Mümin’ de bu kelimedendir ve ‘mümin’in en önemli vasfı güvenilir olmasıdır. Allah’ın isimlerinden biri de ‘el-Mümin’dir. Kendisine güvenene güven veren, onu güvenilir kılan demektir. Peki “Allah’ın göklere, yere ve dağlara teklif ettiği emanet nedir?” Sorusunun cevabını akıl olarak verilir yazıda. (Kay. Yeni Şafak 4 Ağustos 2019)

Alimin sözünün üstüne söz söylemek bize düşmez ama benim hocam daha çok enaniyet üzerinde dururdu. Hani şu ‘ben’ meselesi var ya, hah işte o. Neyse doğrusunu Allah bilir.

İNSAN DEDİĞİN VARLIK NEDER?

Yeryüzünde fesat çıkartan da ‘insan’, hayır da koşan da insan. Ama birisi hayvanlardan daha aşağı, diğeri meleklerden daha yüce. İşte bu iki varlık arasında insan gidip gelir. Günahları ile aşağıya iner, iyilikleri, ibadetleri, samimiyeti ve ihlası ile yüce katlarda yer bulur…

Yeni Şafakta Pazar günü kalemine ve ilmini değer verdiğim biz isim olan Yusuf Kaplan, bu çerçeve kapsamında batılı toplumların insanı ve insanlığı keşfedemediğini vurgulayan bir yazı kalem aldı.

Küçük bir kısmını yine paylaşıp, sonra da değerlendirmemize geçelim inşallah! “İnsan nedir?” sorusunun cevabı yok, yani. Daha açık bir ifadeyle, çağımıza hâkim olan, hükmeden, her bakımdan yön veren Batı uygarlığı, “insan nedir?” sorusunu sormadı.

Pagan Batılı insanın derdi, hakikat değil çünkü. Derdi hâkimiyet. Dünyaya hâkim olmak, dünya üzerinde hükümranlık kurmak. Dünyanın kralı olmak!

Oysa Hakikat sorusunu soramayan bir varlık, gerçek anlamda “kral” olamaz; sadece araçları kutsar, dünyaya hükmetmek için dünyaya hükmedeceği araçları ele geçirme kaygısını amaç haline getirir ve sonuçta amaçlarını yitirir, araçların kölesine dönüşür, soytarı olursunuz…

BATI İLMİ GÜÇ OLARAK KULLANIYOR

Son dönemde emperyalist batının karşısına küreselciler çıktı, oysa onlar BOP projesi ile ümmeti parçalayacağını düşünmüşlerdi. Siyonist Yahudi para gücünü kullanarak Müslümanlar üzerinde bin bir oyun kurdu. Şimdi bir olmaya çalışıyorlar ayakta kalmak için. Ama o düzenleri değişecek ve başlarına geçecek; çünkü hep mazlumun ahına aldılar.

Evet ilim sahibi olmak çok güzel, bu güzelliği insanlığın hayrına kullanmak ve bunu Allah için yapmak güzellerinde güzeli olur. “İlim amelle taçlanmazsa, insanı ruhsuzlaştırır…Bütün bu çok katmanlı ve lezîz yolculuk, insanı hikmete ulaştıracaktır: İnsanın kendini aşma ve müteâl (yüce) hakikate ulaşma çabasına...”

İşte insan bu durumda insan olacaktır. Evet insan beşerdir, şaşar hatalara da düşer. Ancak hatasını kabul ederek, enesini ayaklar altına alarak, aklını nefsinin üzerine koyarak. La ilahe illallah deme lezzetine de ulaşacak bir varlık olması da gerekiyor.

Yusuf Kaplan o yazısının sonunda diyor ki: “İnsan, bilme, bulma ve olma yolculuklarına çıkabilen varlıktır. Olmayan, olma çilesi çekmeyen bir varlık, insan olamaz; beşer olarak kalır. Nefsinin kölesi olur, dünyayı kutsar. Hayatı bu geçici, fânî dünyadan ibaret olduğunu zanneder. Ve hata üstüne hata eder. Kendini heder eder, kendini ve hayatı keşfetme imkânlarını yok eder. Kendine de yazık eder, başkalarına da…” İşte insan budur.