“Bilinmez meşhur: İLAÇ”

 “İyiydim, daha iyi olayım derken öldüm.”

“Bilim, tıp, hekim, tedavi…” adına yukarıdaki ifadeleri kullanmak ne kadar doğru?

Konuyu, kendi adımıza ve insanlık adına sorgulamayı çok hayati bir görev kabul ediyorum.

Yılların sağlık tarihi, kültürü ve tecrübesi bu kuşkuları tetikliyor. Keşke her şey göründüğü gibi olsa veya olduğu gibi görünse. Bu yalınlığı, insani değerler ve evrensel ahlâk da istiyor. Ama gel gör ki evrensel ahlâktan uzak, değişebilen, hatta satılabilen özellikteki insan, bilim adamı da olsa durması gereken yerde durmuyor. Bazen bilim ve bilim adamı insanlığın azılı düşmanı, katili olabiliyor.

Nasıl ki insan tarafsız, sabit, yanılgısız bir varlık değilse; onun ürettiği bilgi de tarafsız, sabit, yanılgısız olamaz.

Onun için bilim, mutlak ahlâk, mutlak gerçek alanı değildir.

Bilim de bilim adamı da hükmedicilerin hükmü altındadır. Yani bir örgütte, şirkette daha çok “patron”un dediği olur.

Dünya Sağlık Örgütü gibi örgütlerin, ilaç şirketlerinin, tamamen insanlığın “hayrına” çalışan sivil kurumlar olduğuna inanmak çok saflık olur.

Şeytanlaşan, canavarlaşan küresel güçler, bugün bilakis “dünya” ifadesiyle, bilimle niyetini ve ihanetini gizliyor.

ABD’de “vakıf” adı altında çalışan, vergiden muaf, “masum” bilgi kuruluşları, laboratuarlar, ilaç firmaları “insani” amaçlarla, değerlerle mi çalışıyor? Buna inanıyorsanız siz bu dünyada yaşamıyorsunuz, demektir.

Dünyada bir avuç şirketin, sekiz kişinin, sekiz milyar insana zulmettiğini görememek bir akıl tutulmasıdır.

Bugün, insanlığın geleceğini kurgulayan sağlık şirketleri, bilim merkezleri insanların derdine sadece “çare” ve “ilaç” mı üretiyor?

Sağlık “can” alanı olduğu için şüphelenmek istemiyoruz. Ama biliyoruz ki vahşi kapitalizmde acıma, ahlâk yoktur. Kâr hırsı, etik değerleri ezip geçiyor. İnsanın eşref-i mahluk olduğu unutuluyor.

Bilim, bilgi, teknoloji güç demektir. Bu güce ulaşmak ve bu gücü tekelinde tutmak için küresel sermaye çok ciddi çaba harcıyor. Dünyanın aklını, akıllarının kontrolünde kullanıyor veya çok ciddi rakamlara akılları satın alıyor. Küresel güçlerin bu çalışmasına “bravo” demek gerek. Görülüyor ki, ilacı üreten bilim adamı, nihayetinde ilaç firmalarının kucağına düşüyor. Dolayısıyla bilim de bilim adamı da kapitalizme teslim oluyor.

Bilgiye, teknolojiye hükmedenin ahlâkı, kutsalı, uhrevi kaygısı yoksa, bu insanlık için bir kıyamettir.

Onun için İlaç Dosyası’na “İlaç Mafyası” demek hiç de anormal, taraflı bir ifade değildir.

Ne acı ki bugün, tıp da ilaç da adeta narkoza dönüşmüştür. Nasıl silah sektörü savaşlardan besleniyorsa, ilaç sektörü de hastalardan besleniyor. Çünkü hasta yoksa, müşteri de yok demektir.

Bir ilaç firmasının ürettiği kendi ilacı konusunda  tarafsız olmasını beklemek gerçekten çok saflık olur..

İlaç, Bilinmez Meşhur…..

“Kimin kim olduğu”nun bilinmediği, at izinin it izine karıştığı bu çağda, her şeye, herkese kuşkuyla yaklaşmak normalimiz olmalı. Dünyanın bugünkü gerçeği bu. Ayrıca ciddi bir sorgulamaya, analize, gerçeği bulmaya neden olan kuşku da çok kıymetlidir.

Her alanda takiyye dün de vardı; ama bugünkü takiyye çok daha profesyonel. Bugün öyle takiyyeler var ki takiyyeye hayret etmek de yetersiz kalıyor.

Hani, insan nisyan ile malüldür, denir ya. Doğru. Normalde de insanın düşüncesi, bilgisi, üretiği mutlak gerçek değildir. İnsan, hata yapabilir, yanlış karar verebilir. Dolayısıyla beşerin ürettiği her şey tartışmaya açıktır.

İslâm; hâkimin kararında özgür ve cesaretli olması için, hâkime bir hareket alanı vermiştir. Hâkim, tüm delilleri toplar, delilleri aklıyla muhakeme ettikten sonra doğru karar verirse hâkime iki sevap, yanlış karar verirse bir sevap vardır. Neden yanlışa da sevap veriliyor? Karardaki iyi niyet ve tarafsızlıktan dolayı.

O halde insan, bilim yanılabilir mi, evet yanılabilir. Niyette bir ahlâksızlık yoksa, herkes sonuca olumsuz da olsa katlanır.

İlaç dosyasına böyle bakmak istiyorum. Görüyoruz ki ilaç mafyası hastayı, ömür boyu müşteriye dönüştürüyor. Amacı hastayı iyileştirmek değil, ilaca bağımlı kılmak.

 Kâr hırsı, Allah’a inancınız yoksa, size her şeyi yaptırır. Onun için ilaca, aşıya karşı çok uyanık olmak gerek.

İlaç En Masum Zehirleme Yoludur.

İlaç en masum zehirleme yoludur. Halbuki sağlık biliminin ana gayesi, hastayı önce ilaçsız tedavi etmektir. İlaçla tedavi son çaredir. Ama görüyoruz ki ilaç mafyası, hastayı ömür boyu müşteriye dönüştürüyor. Amacı adeta hastayı iyileştirmek değil, ilaca bağımlı kılmak.

İki bin yirmi yılında, sadece kanser ilaçlarına 5,6 milyar lira ödemişiz. Ya diğer ilaçlara ödenen milli servet….?

Sağlık politikamız, adeta daha çok hastaya, daha çok hastalığa ve daha büyük hastanelere odaklı.

Ümmet, insanlık bugün bir sağlık saldırısıyla karşı karşıya. Bu savaşta başarılı olabilmenin temel şartı, insanın vücudunun direncini virüs saldırılarına karşı güçlendirmektir. Şuan, virüse karşı tedbirde sadece oksijenimi kapatan maske, insanları birbirinden uzaklaştıran mesafe ve aşı, ilaç konuşuluyor. İnsandaki antikorun hangi gıdalarla yükseltileceği, vücudun savunma mekanizması hiç konuşulmuyor.

Müslüman bir ülkede bu kadar hastanenin, hapishanenin, adliyenin olması, çok ciddi bir toplumsal krizin belirtisidir. Bunu ancak basiret ve feraset sahibi insanlar görür.

 Devlet aklı reaksiyoner olmaz. Devlet aklı, olayların akışına göre tedbir almaz. Devlet aklı aksiyonerdir. Olayların sonucunu önceden öngörür ve ona göre tedbirini alır.

Devlet, her vatandaşını bir koruyucu hekim gibi eğitir. Okulların görevi budur.

İlacın millileştirilmesi, çok stratejik bir milli güvenlik meselesidir. İleride olabilecek biyolojik saldırılar için bir sigortadır.

AŞI VE İLAÇ TÜRK MİLLETİNİN KOZMİK ODASIDIR.

Aşı ve ilaç Türk milletinin kozmik odasıdır. Bu odaya yabancı girmemeli.

Bugün, ilaç, aşı ve bilgi üretiminde Bürüksel bürokrasisine, Dünya “Sağlık” Örgütü’ne, bilimsel dergi ve kurumlara takılmak milletler için bir akıl tutulmasıdır.

Kâğıt, zarf, pul benim; ama mühür birilerinde. Mühür olmayınca bana ait olan bilgi, proje, buluş işlem görmüyor. Bu nasıl düzenbazlık? Mühürün başına oturan haramiler bilimsel alanda sana geçit vermiyor.

Açıklamalarımızı çok değerli bir bilim adamının ifadeleriyle bitirelim.

“Uluslar arası ilaç şirketleri, silah şirketlerini taklit ederek hastalık çeşitlemelerini arttırıp, konvansiyonel silahlar yerine başta kanser olmak üzere hastalık ve ilaçları silah olarak kullanıp diğer ülkelere saldırıya geçecektir.

Yerli ve milli ilaçlarda oluşan bir portföy meydana getirmemiz gelecekte ülkemize karşı gerçekleştirilmesi olası yeni biyoterörizm saldırılarına karşı mutlaka gerekmektedir.”

(Prof. Dr. İbrahim Celâlettin HAZNEDAROĞLU “Bugün ve Gelecekte ilaçlar.” Türk Yurdu Sayı: Nisan 2021)