Yüz çeşit bölümün olduğu bir üniversitede rektör başarılı olamaz. Bu kadar mesleki çeşitlilik yöneticileri bunaltır. Üniversiteler acilen mesleki yalınlaşmaya, ilişkili birkaç mesleğe yönelmeli. Mesela mühendislik bölümü, fakülte değil üniversite olmalı. Teknik Üniversite isen yalnızca mühendislik bölümlerin olmalı. Sadece sağlık, müzik, spor, ekonomi, sosyal bilimler… üniversitesi gibi.

Bugün mühendis, işletmeci, doktor liseden geliyor.

Mühendisi, doktoru, işletmeciyi mesleki liselerden, hele hele mesleki ortaokullardan yetiştirsek göreceksiniz ne yetenekler ortaya çıkacak,meslek kalitesi  nasıl yükselecektir.

Aklın yolu bu, milli kalkınmanın yolu da bu. Nitelikli ,ihtisaslaşmış insan böyle yetişir.

 Düz liseden gelen öğrenci; muhasebeyi görmeden işletmeci, iğneyi görmeden doktor, harcı bilmeden,inşaata ,atölyeye gitmeden mühendis  oluyor.

Çağı yakalama ve aşma, ancak ve ancak ihtisaslaşmayla mümkün. Bugünkü  durum ,kaynak, zaman, yetenek, insan kaybından başka bir şey değildir.

Geçmişte Tubitak’ta, Atom Enerji Kurumunda, ASELSAN’da, TAİ’de... dönen dolaplar; FETÖ gibi örgütler,satılmış insanlar,kurumlar aracılığıyla yapılan bilim casusluğu, ihtisaslaşmayı düşünmeyen eğitim politikalarımızda da olmasın? Fulberg gibi ABD-NATO ile yapılan antlaşmaların  “hikmet”i  ne acaba? Elimizi kolumuzu bağlayan ,bildiğimiz bilmediğimiz bu antlaşmalar ne  zaman çöpe atılacak?

Genç nüfusun çok olduğu (okuma çağında 25 milyon) ülkemde eğitimde yapılacak stratejik çalışma; bu çocukların içinde aklından, yeteneğinden faydalanacağım hem de çok erken yaşta (ortaokulda) faydalanacağım bir milyon çocuğu seçmeye ve iyi şartlarda, en donanımlı laboratuvarlarda, atölyelerde yetiştirmeye yönelik olmalı.Gelin yeteneklerimizi; madden ve manen milli heyecanla, hırsla besleyip bilim insanı, mucit olarak yetiştirip, bu çocukları ülkeme, İslam Dünyasına, Türk Dünyasına hediye edelim.

Milletimi ve mucit beyinlerimi kontrol altında tutma dönemi olan, üç yüz yıllık Batılılaşma sevdası bitsin.Tanzimattan beri ,bu milletin  BEYİN GÖÇÜ davası hâlâ  devam ediyor.

Bu aziz milletin ve çocuklarının zekâsına, beynine, kalbine güvenmedik yıllarca. Batı’nın bize giydirdiği “deli gömleği”ni çıkartma ve bu dönemi kapatma zamanı çoktan geçti.

Her gün bir Türk’ün, dünyanın değişik coğrafyalarında yeni bir buluşa,başarıya imza attığını görüyoruz. İşte en son virüs aşısında gördük. Aklımın hayrını neden görmüyorum?

Fuat Sezginleri, Aziz Sancarları artık bu coğrafya yetiştirmeli. Beyinlerim göçmemeli. Göçmen beyinlerim geri dönmeli.

İHTİSASLAŞMA üniversitelerin değil; lisenin, hatta ortaokulun işi olmalı.

Alan seçimlerinin adeta üniversitede başlaması, mucit beyinleri ve yetenekleri  ihtisaslaşmadan uzaklaştırıyor.Bu gaflet kalkınmamızın ayak bağı olmasın?

Bugün ülkemizde ,yüzde kırk oranında insanlar eğitim aldığı mesleği yapmıyor. Bu nasıl bir aymazlık. Bu ülkenin çöpe gidecek bu kadar serveti, kaynağı yok.

Yirmi beş milyon genç yetiştireceğim. İki yüz üniversitem, bir milyon eğitimci ordum, binlerce eğitim kurumum olacak; ama hâlâ tükettiklerimi üretir durumda olmayacağım. Başkasının ürettiği dijital dünyayla (Google, İnstegram, Facebook….) her şeyim kontrol altında. Yazılımın yoksa ürettiğin senin değildir. Dijital dünyada, yazılımda olmayan ülkeler yeni çağda   köleleşecek.

Şu an üretilen yerli ürünleri,bilimsel çalışmaları saygıyla,alkışla karşılıyorum;ama yetmiyor.Mesele çağı yakalamak,çağın hızına ulaşmak,geleceğin dijital eğitimine,ticaretine,mesleklerine hazır olmak.Mesele yaşayan bilgiye ulaşmak.

Çocuklarımızın zekası ,yeteneği ;bilime,teknolojiye, kültüre yansımıyorsa,aklımın hayrını göremiyorsam,çocuklarımızın eğitim sürecini mercek  altına almak gerek.

Zeki ,üreten,”bulma”cehdiyle dolu çocuklarımı ve bilim adamlarımın can güvenliğini korumak ve başkalarına yem etmemek devletin asli görevidir.

İşte en son örneği Prof. Akşit Hoca’nın yaşadıkları. Hep tekrar ediyoruz, ASELSAN, Isparta Uçağı… gibi yüzlerce örnek. Komplo, sabotaj, suikast, yanıltma…

Elimizi çabuk tutmaz; ezberci, hayata kapalı eğitime devam eder; ihtisaslaşmayı ortaokuldan başlatmazsak atı alan Üsküdar’ı bir daha geçecektir.

Bu konu “kırmızı alarm”da ülkemin baş meselesidir.

Şimdi söylem değil, eylem zamanı.