Adalet, hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk gibi anlamlar taşır. Hal böyle olunca bizde de adalet denildiğinde özellikle Hz. Ömer’in (r.a.) adaleti gelir. Ne zaman ki bir yerde nizam bozulmuş muhakkak orada adaletin var olmadığını görmekteyiz. Hz. Ömer, halifeliği boyunca bu hususa çok ama çok dikkat etmiş ve üzerinde büyük bir titizlikle durmuştur.

Günlerden bir gün halife Hz. Ömer (r.a.), kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine’nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasını böyle gören oğlu Abdullah, arkasından kendisine yetişip büyük bir telaşla sordu:

Ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, kimse mi bulamadın?

– Oğlum, adam bulamadığımdan ya da başka bir zorunluluktan taşıyor değilim. Nefsime gurur geldi, kendimi beğenir gibi oldum, küçültmek için bu yola başvurdum.

Bizler de bilhassa belli makam ve mevkilerde bulunuyorsak Hz. Ömer gibi kendi nefsimizi bir kenara koyup kendimizi terbiye etmek için bir düzenden geçmeliyiz.

 Yine günlerden bir gün kendi oğlu, bin dirhem para verip yüzük taşı almıştı. Hz. Ömer bunu öğrenince, ona mektup yazıp şöyle seslendi:

“Ey oğlum, o aldığın yüzük taşını sat da, o para ile bin yoksulun karnını doyur. Onun yerine iki dirhem değerinde bir yüzük taşı al. Üzerine de; (Haddini bil) diye yazdır. Gözlerinden öperim.”

 Bu kıssadan da anlaşılacağı üzere bizler fert olarak her daim kendi nefsimizi düşünmeyip bizden daha çok muhtaç sahibi insanların var olduğunu düşünerek onlara her zaman kol kanat gelmeliyiz. Nefsimizin arzularına kapılırsak eğer ki onları dizginlemezsek kendimizi dünyevi hislere kaptırıp öteki dünyayı unutur ve aldananlardan oluruz.

 Hz. Ömer (r.a.) Halife iken bir Cuma namazında hutbede: “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız ” diye sorunca, sahabe efendilerimizden biri ayağa kalkarak kılıcını çekmiş ve şu cevabı vermiş: “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya Ömer!” demiş.

Hz. Ömer (r.a.) de ellerini açarak: “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben Senden gaflete düşersem, Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim.” diye şükretmiş.

Görüldüğü üzere bu söz üzerine karşısındaki kişiye hiddetlenerek nefsini ön plana çıkarmamış. Bilakis nefsini körleyerek Rabbine şükretmiş. Şükretmiş ki bu nizamın sadece kendisiyle yürümeyeceğini ancak ve ancak Allah’ın adaletiyle sürüp gideceğini ve her kim ki buna sahip çıkar ve bu çizgiden sapmazsa bu işe layık olur ve her iki dünyasını da kurtarır.