Gezi Parkı Olaylarının (Mayıs/Haziran-2013) ardından 8 yıl geçtiğini belirten Hüseyin Ağır, “2013 yılı Haziran ayında ismi daha çok duyulan ve gündem olan Gezi Parkı, İstanbul Beyoğlu’nda Taksim Meydanı civarında, 1940’lı yılların başında oluşturulmuş büyük bir alandır. Zamanla ve şehrin gelişmesiyle birlikte, bu bölgenin merkezileşmesi ve değerlenmesi nedeniyle yerel yönetimlerin parktaki çeşitli düzenlemeleri ve bazı alanların oteller gibi bazı özel sektör işletmelerinin kullanımına aktarılması vb. gibi nedenlerle parkın alanı da daralmıştır” dedi. 
Gezi Parkı olaylarına giden süreç hakkında bilgi veren ¬Ağır, “Eylül 2011’de, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında genişletme ve düzenleme kararı alınmıştır. Ekim 2012’de Taksim’de yol genişletme çalışmaları başlatılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında, 27 Mayıs 2013 günü parktaki bazı ağaçların sökülmesi veya yer değiştirilmesi ihtiyacı görülmüştür. Buradaki beş (5) ağacın sökülmesiyle birlikte yeşil alanlar üzerindeki bu değişiklikler, ağaçların yerinden oynatılmaması isteğiyle, parkı bilen kişilerin burada toplanmalarına neden olmuş ve bu kişilere çevrecilerin de katılmasıyla oturma eylemleri başlatılmıştır. 
İlk günlerinde çevreci bir tepki olarak başladığı düşünülen bu eylemler, bazı muhalif siyasetçilerin parka gelmesi ve eylemlere katılıp desteklemeleri, bu kişilerin kendi partililerine çağrıda bulunarak oraya gelmelerini teşvik etmeleri, sosyal medya vasıtasıyla organize olan sol marjinal grupların etkileri ve bu grupların yanında yer alan bazı ünlülerin de çağrısıyla bambaşka bir boyut kazanmış ve şiddeti ön plana çıkaran illegal “yıkıcı” gösteriler bütününe dönüşmüştür. Eylemlere 29 Mayıs 2013 günü güvenlik güçleri müdahale etmiştir. Bu müdahaleler izleyen günlerde, giderek kalabalıklaşan eylemcilerin, şiddetin dozunu arttırmaları, özel ve kamusal mallara zarar vermeleri, yolları kapatmaları, polis müdahalelerine karşı sert karşılıklar vermeleri, güvenlik güçlerinin de sert müdahalesine neden olmuştur. Giderek şiddetlenen ve büyüyen eylemler başka şehirlere de sıçramıştır.  
Günlerce ulusal ve uluslararası basında yer alan gösteriler, ülkenin nasıl “yangın yerine” getirildiğini gözler önüne sermiştir. Gösteriler ve göstericilerin talepleri, yapılanların salt çevre hassasiyeti yüzünden olmadığını, eylemlerin planlı bir şekilde yürütüldüğünü ve “mesele ağaç değil!” vb. mesajların yorumlanmasıyla, hükümeti hedef aldığını göstermektedir. Sözde “masum gençlerin polis şiddetine maruz kaldığı” haberleri köpürtülerek basına sunuluyor, uluslararası basın kuruluşları Türkiye’den günlerce canlı yayın yaparak Türkiye’de anti demokratik uygulamalar yapıldığı şeklinde taraflı yayınları ajanslara aktarıyorlardı. Derlenen seçmece görüntülerle birlikte kurgulanan yalanlar Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarını zedelenme amacı taşıyordu.  
Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkililerinin şiddet eylemlerine yönelik müdahalelerin kararlı bir şekilde sürdürüleceğine dair tavrı, 15-16 Haziran 2013’te eylemcilerin parktan çıkartılması ve parkın boşaltılmasına kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra da eylemler giderek etkisini yitirmiştir. 
Günlerce devam eden ve yapıldığı bölgelerde hayatın durmasına neden olan olaylar sonunda eylemcilerden bazıları ve iki polis memuru hayatını kaybetmiştir. Gösterilerde çok sayıdaki yaralanma da kayıtlara girmiştir. Hazırlanan ve basına sunulan hasar tespit raporunda ise “58 kamu binası, 68 MOBESE kamerası ve 337 işyerinin tahrip edildiği, 90 belediye otobüsü, 214 özel araç, 240 polis aracı ve 45 ambulansın da kullanılamaz hale geldiği” yer almıştır. Eylemciler kelimenin tam anlamıyla “Vandallık” yapmışlardır” dedi. 

Hüseyin Ağır, konuşmasının devamında ise, şunları kaydetti: “Gezi Parkı Eylemleri üzerine, ideolojik, sosyal, politik ve ekonomik açıdan çok çeşitli tartışmalar yapılabilir. Konu ile ilgili olarak görsel ve yazılı basında çok çeşitli haberler yapılmış, akademisyenler tarafından farklı çalışmalarda değerlendirmeler yapılmıştır. Ekonomik açıdan kısa bir değerlendirme yapıldığında, Gezi Parkı eylemleriyle aynı dönemde olan ve dünya ekonomisini etkileyen gelişmelerden biri olarak, Amerikan Merkez Bankasının (FED) Aralık 2008’de uygulamaya koyduğu parasal genişleme politikasını Mayıs 2013’de azaltmaya başlayacağı kararından da bahsetmek gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu karar özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye’de makroekonomik göstergelerde olumsuz etkilere neden olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye Ekonomisinin Mayıs-Haziran 2013’de başlayan dalgalanmalarının nedenini sadece FED’in politika değişikliğinin ve Türkiye’nin makroekonomik kırılganlıklarına bağlayarak açıklamaya çalışmak doğru değildir. Türkiye ekonomisinde gezi parkı olaylarının olumsuz etkileri değerlendirilirken aynı döneme denk gelen FED kararları etkileri elbette göz ardı edilemez. Fakat Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye ekonomisine açtığı ağır yarayı da görmezden gelmek, kelimenin tam anlamıyla saflıktır. Diğer taraftan gezi parkı olayları ile başlayan sürecin kısa bir zaman sonra hükümeti hedef alması bakımından benzer amaçlar taşıyan FETÖ kumpaslarıyla da sürdürülmesinin olumsuz etkilerinin göz önünde bulundurulması ve sürecin birlikte değerlendirilmesi de gerekmektedir. Türkiye ekonomisi, 2013 yılına gelindiğinde makroekonomik göstergeler bakımından önemli ilerlemeler kaydetmiş bir ekonomi konumuna gelmiştir. Türkiye ekonomisi üst üste 14 çeyreklik pozitif bir büyüme trendi yakalanmış, IMF’e olan borçlar kapatılmış, enflasyon oranları çok uzun yıllardır en düşük seviyeleri gören tek haneli değerlere gerilemiş, tahvil faiz oranları yüzde 5’in altına inmiş, ekonominin istihdam yaratma kapasitesi Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasının üzerine çıkmış, ihracatı artmış ve kredi notu yatırım yapılabilir seviyeye ulaşmıştır. Diğer taraftan, Türkiye’nin gelişimini arttıracak projelerden bazıları olan, 3. havalimanı ihalesinin yapılması, 3. boğaz köprüsünün temellerinin atılması ve Japonya ile nükleer santral yapımı görüşmeleri gibi büyük projeler de Mayıs 2013’teki diğer gelişmeler olarak tarihteki yerini almıştır.”
Eylemler sonrasında ekonomi üzerinde değişiklikleri anlatan Ağır, “Dünya Bankası istatistiklerine göre, 2013 yılındaki bazı makroekonomik göstergelerin değerleri, 2014 yılında şu şekilde değişmiştir: Ulusal gelir 958 milyar dolardan, 939 milyar dolara gerilemiştir. Ekonomik büyüme oranı, yüzde 8.5’den yüzde 4.9’a gerilemiştir. Kişi başına gelir, 12614 $’dan 12157 $’a gerilemiştir. Tüketici fiyatları enflasyon oranı, yüzde 7.49’dan yüzde 8.85’e yükselmiştir. İşsizlik oranları, yüzde 8.73’den yüzde 9.98’e yükselmiştir. Mevduat faiz oranları yüzde 15.3’ten yüzde 17’ye yükselmiştir. Gelir içindeki doğrudan yabancı sermaye girişi ise iki yılda neredeyse aynı kalmıştır. 
2013-2014 yıl sonu istatistiklerinin daha dar bir dönem için değerlendirilmesi yapıldığında ise, 2013 yılı Mayıs-Haziran ayları bazı verilerinin şöyle olduğu görülmektedir: Bir önceki yılın aynı ayına göre, faiz oranları değişmeleri, Mayıs ayındaki yüzde 18.6’lık azalmanın Haziran ayında yüzde 29.8’lik bir artışa karşılık geldiğini göstermektedir. Faiz oranlarındaki değişmeler Türkiye ekonomisine benzer özellikler sergileyen ülkeler içerisinde Türkiye’nin en olumsuz etkilenen ülke olduğunu göstermektedir. Gezi parkı eylemlerinin en önemli olumsuz etkilerinden birisi budur. Benzer bir şekilde, Mayıs ayında yaklaşık yüzde 7 oranında değerlenen borsa endeksi (yaklaşık 93 bin seviyelerinin üzerine çıkmıştır) ise Haziran ayında yaklaşık yüzde 30’luk (75 bin seviyelerine gerilemiştir) bir oranda değer kaybetmiştir. Bu kayıp da benzer ülkeler içerisinde en yüksek değeri göstermektedir. (Bu sürecin Borsa İstanbul’daki şirketlerin piyasa değerini 164 milyar düşürdüğünü belirtelim). Merkez bankası rezervlerindeki değişmeler söz konusu edildiğinde ise, Mayıs ve Haziran aylarında rezervlerin azaldığı ve bu azalmaların, diğer ülkelerle kıyaslandığında FED’in kararlarının etkisinden daha yüksek olduğu ifade edilebilir. Gezi parkı eylemleri sonrasında yapılan açıklamalarda, olayların faturasıyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan, maddi zararın 100 milyon TL’yi aştığını, Maliye Bakanı Şimşek, kaybın 1.4 Milyar dolar olduğunu ve Merkez Bankası Başkası Başçı ise, bir ay içerisinde Türkiye’den 7-8 milyar dolarlık çıkış olduğunu belirtmişlerdir. Bozulan yatırım ortamının bedeli ise daha da ağır olmuştur. Sonuç olarak, nereden bakılırsa bakılsın Gezi Parkı Eylemleri, Türkiye Ekonomisine çok büyük zararlar vermiştir. Eylemlerin olmadığı bir Türkiye ile simüle edildiğinde ekonomik göstergelerin çok daha iyi olacağı aşikardır. Bu ve benzeri yıkıcı eylemlerin siyasi taraftarları, eylemleri demokratik bir hak arayışı olarak değerlendirse de, dolaylı maliyetinin 100’lerce milyar dolara ulaştığı ifadesinden yola çıkarak, sonucu itibariyle Gezi Parkı eylemleri demokratik hak olarak algılanabilmekten uzaktır.  Türkiye anayasası açısından da bu şekildeki eylemler, anayasal hak olarak görülemez, değildir” dedi. 

Editör: Haber Merkezi