Mahmut Bıyıklı yazdı: Şehadetin mübarek olsun Ömer Hocam!

GİRİŞ 06.05.2020 09:32GÜNCELLEME 06.05.2020 09:38

Başakşehir’de hastanede yeni tip korona virüs tedavisi gören İlahiyatçı Yazar Ömer Döngeloğlu vefat etti. Ömrünü İslam’ı öğretmeye, anlatmaya adamış Döngeloğlu'nun vefatı sevenlerini yasa boğdu.

Haber 7 yazarı Bıyıklı, Döngeloğlu Hoca'nın en sevilen ve dikkat çeken yönlerini köşe yazısında aktardı.

İşte o köşe yazısı:

Sevdiğim insanların vefat haber alınca Şair Hüseyin Atlansoy’un şu şiiri dilime dolanıyor ve günlerce dimağımda asılı kalıyor.

‘Yağmur bu kadar inceyken

Ağır açan bir gül kadar hafifken merhamet

Ölüm çok ağır Allahım

Ölüm çok ağır, affet.’

Uzun yıllardan beri tanıdığım sevdiğim bir dost, bir ağabey olarak gördüğüm kıymetli Ömer Döngeloğlunun vefat haberini alınca da benzer duyguları yaşadım. Ölüm acısı gerçekten çok ağır. Ama emir büyük yerden olunca bize boyun eğmek düşüyor. Ani vedalarda özellikle genç ölümlerinde tesellimiz  ‘’Biz, O'ndan geldik ve yine O'na döneceğiz’’ ilahi buyruğu oluyor. Hiçbir ilacın dindiremeyeceği ölüm acısını sadece iman gücü dindiriyor. Rabbimiz aile efradına sabr-ı cemil versin.

HERKESİN ÖMER HOCASI

Türkiye’nin severek takip ettiği Ömer hocanın vefatı sonrası yüzbinlerce paylaşım yapıldı. Her faniye nasip olmayacak hüsnü şehadetler hocanın gönüllerde iz bıraktığını göstermiş oldu. Vedasıyla bir kez daha gördük ki her kesimin sevgisini kazanmış herkesin Ömer Hocası olmuş. Bu sevgi seli boşuna değil elbette. Çünkü merhum Ümmetin birliğinden dirliğinden yanaydı. Taassuptan uzak bütün İslami kesimlere açık herkesle diyalog halindeydi. İsmailağa’nın Hocalarıyla da, Menzilin Seydalarıyla da, İskenderpaşa’nın Hüdayi Cemaatinin ileri gelenleriyle de sıkı dostluğu vardı. Nakşiler, Kadiriler, Nurcular, Milli Görüşçüler, Ülkücüler ve daha birçok camiayla kardeşlik bağını koparmamış safları sık tutmuştu. O’nu bütün cemaatlerin muhipleri kendilerinden görür kendilerinden bilirlerdi. Tevhid ehliydi. Anadolu’dan Avrupa’ya kadar davet edildiği her ayırmadan gitmesi onun birleştirici yönünün göstergesiydi.

EDEB VE HÜRMET

Sivil toplum çalışmalarımıza desteğini esirgemeyen Ömer Hocayla bazı şehirlerdeki programlarına beraber katılma fırsatı buldum. Çarşıda yürürken insanların gelip kucaklamaları sanki gurbete giden ağabeyleriyle karşılaşmış gibi sarılmalarını unutamam. Buradaki ilgiyi sadece televizyonda görünür olmasına bağlamak yeterli olmaz. Halkın sevdiği isimleri hürmet ettiği büyükleri örnek aldığı hayatları uğruna canlarını feda edecekleri çağları anlatan birine duydukları derin muhabbetin fotoğrafıydı. Sen bu milletin inançlarına dost olursan bu millet seni bağrına basar. Her görenin yemeğe çaya davet etmesi ikramda bulunmak için yarışması hızlı bir şekilde dükkânından hediye paketleyip getirmesi Ömer Hocayı gönüllerine bastığının işaretiydi.  Özellikle bir program için bulunduğumuz Konya’da kısa sayılacak bir mesafeye bir saatte ulaşabilmiştik. Mevlana türbesine vardığımızda ulu sultana gösterdiği hürmete muhabbete hayran olmuştum. Mevlana’nın Hacı Bektaşi Veli’nin Yunus Emre’nin bu topraklar için ne anlam ifade ettiğini en iyi bilenlerdendi. Geleneğe bağlı geleneğin bütün güzelliklerini özünde taşıyan bir mümindi.

Konya’nın yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden Hacı Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi o zaman hayattaydı. Ziyaret etmeyi teklif ettiğimde çocuklar gibi sevinmiş hemen aramaları yapıp Büyükkörükçü Hocanın haneyi saadetine gitmiştik. Orada dikkatimi çeken husus da kürsülerde meydanlarda gürleyen zengin hitabetiyle haykıran adamın bir Allah dostuna bir ilim ehline karşı saygıdan dört büklüm olduğunu görmek olmuştu.  Tahir hocanın yanındaki edep timsali gençlere örnek olacak duruşunu fotoğraf çekmiştim.

EKRANI AŞAN SAMİMİYET

Ekranlarda görünen hocalara karşı halkın yoğun ilgisine rağmen okumuş yazmışların biraz mesafesi vardır. Döngeloğlu Hocanın bahsi geçtiğinde soğuk duran birçok arkadaşımızın tanışıklıkları sonrası önyargılarının kalmadığını gördüm. Samimiyetine, muhabbetine, kültürüne, birikimine hayran olduklarını bizzat itiraf eden çok dostumuz oldu. Hocanın özel sohbetlerinde neşe neşve latife eksik olmazdı. Her yaştan her meşrepten insanla çok rahat iletişim kuran nadir insanlardandı. Sadece dindarlar değil dini hayata uzak farklı ideolojilerdeki insanlar bile hocadan etkilenmiş sevmiş saygı duymuştur. Ekranda başka gerçek hayatta başka davranmamış rol yapmamıştır. Ekranda neyse bir gençlik derneğinde konuşurken de aynı Anadolu’nun bir ilçesinde düğün salonunda toplanan insanlara karşı da aynıdır. Onda ekranın söndüremediği bir samimiyet vardı.

İLK KİTABI

Sahur programlarına ilk başladığı yıllarda Ömer hocanın televizyondan müthiş bir izleyici kitlesi olmasına rağmen yayınlanmış bir kitabı yoktu. Kendisine bir kitap hazırlamayı teklif ettiğimizde tevazu içinde ben kimim ki yazar değilim demişti. Biz de kitabın kalıcı olması hasebiyle hayırlı bir hizmet olacağını gönüllerde uyandıracak ehl-i beyt sevgisine vesile olacağını belirtince pekiyi o zaman demişti. Böylelikle Peygamberin İzinde isimli ilk kitabını sohbetlerini çözümleyerek hazırlamış kendisinin düzeltme ve eklemelerinden sonra yayına vermiştik. Kapak tasarımını özenle hazırlayıp kendisine sunduğumuzda yine alçakgönüllü bir derviş edasıyla işin ustası sizsiziniz sizin tercihiniz benim için uygundur demişti. Dağıtımı tanıtımı pazarlaması olmayan bir yayınevinden çıkmasına rağmen kitap on binlerce okuyucuya ulaşmış Hocanın sevenleri kitaba sahip çıkmıştı. Kitaba ilgiyi gören büyük yayınevleri hocaya kendileriyle çalışmayı teklif ettiğinde fikrimizi sormuş hayır derseniz teklifi geri çevireceğim demişti. Bizimle çalışmasının hukuki bir bağlayıcılığı olmamasına ve maddi olarak daha çok kazanacak olmasına rağmen sadece vefa ve kardeşlik hukukundan dolayı bunu söyleyerek erdemli bir tavır göstermişti. Dağıtım tanıtım problemini çözmüş profesyonel bir yayıneviyle anlaşmasının hem okurlar hem de yeni çıkacak kitapları için daha hayırlı olacağını düşündüğümü söylediğimde Allah razı olsun anlayışınız için teşekkür ederim demişti. Sonrasında yeni kitapları çıktı hoca daha çok okura ulaştı. Buna rağmen ‘Yazarlık iddiam yok bizden sonra birileri okuyup bir sahabenin hatırasıyla hayatına yeni bir sayfa açar bir kardeşimizin iyiliğine vesile olur duasını alırsak ne mutlu bize’ diyerek örnek bir davranış sergilemişti.

SÜNNET BİLİNCİ OLUŞTURMAK

Bir dönem bayramlar hariç yılın her günü mutlaka bir şehirde veya ülkede peygamberimizi yeni nesillere aşka susamış gönüllere anlatıyordu. Uzun yolculuklar ağır yorgunluklar bir bedenin kolay dayanamayacağı zorluklar. Dışarıdan bakanlar bu yoğunluğa başka anlamlar yüklemeye çalışsalar da Hoca bunun cevabını şöyle vermişti:  ’’Niyetim Allah Resulünün hayatımızda bir fazla eylemiyle bir fazla sünnetiyle beraber olmasını sağlamak. Bütün gayem insanlarda sünnet bilincini oluşturmak.’’ Gerçekten de son nefesine kadar bu gayeyle yaşadı her zaman bu şuurda hareket etti.

HZ. EBUBEKİR BAĞLILIĞI

Sohbetlerinde Saadet asrından sayısız yaşanmışlığı paylaşıyordu.  Acaba anlattıklarının hangisi kendisinde daha çok etki uyandırmıştı. Bir seferinde bunu sorduğumda cevabı şöyle olmuştu:

‘Hepsi ama özellikle Ebubekir efendimiz. Hicret esnasında Efendimiz (sav) ile o uzun yollarda yalnız yürürlerken bir öne geçiyordu, bir arkaya geçiyordu. Rasulullah (s.a.v) sordu: "Niçin ya Eba Bekir, bir öne geçiyorsun bir arkadan yürüyorsun?" Hz. Ebu Bekir Efendimiz de: "Ya Rasulallah, önümüze bir tepe geldiğinde belki bu tepenin arkasında birileri saklanmıştır eğer bu esnada saldıracak olurlar da ok atacak olurlarsa bu ok önce bana değsin diye öne geçiyorum. Tepeyi geçtikten sonra da arkaya geçiyorum ki, arkadan birileri saldırırsa ilk önce gelecek olan ok bana isabet etsin, diye."

ALİ ULVİ KURUCU’NUN İZİNDE

Ömer Hoca efendimizi aşkla anlatıyor dinleyenler aşkla dinliyordu. Hangi programa gitse salonlar doluyor taşıyordu.  Peygamber Efendimizi anlatma noktasında,  en çok örnek aldığım insanlardan bir tanesi Ali Ulvi Kurucu hocadır demişti. Gerçekten de merhum Ali Ulvi Kurucu da Döngeloğlu Hoca da sohbetlerinde Asrısaadet huzurunu insanımıza yaşattılar. Herkes konuşuyor herkes anlatıyor ama tesiri oluyor mu tartışılır. İki isme sanki bu hususta ilahi bir vazife verilmiş gibiydi.

PEYGAMBER SEVDALISI BİR MİLLET

Bir konuşmamızda yine Ömer Hocaya programlarınıza gösterilen yoğun ilginin sebebi nedir diye sorduğumda kendisini tamamen aradan çıkararak kâmil bir mümin tavrıyla şöyle demişti:

‘’Her Müslüman Rasulullah'a çok aşıktır ama; bizim toplumumuzda Rasulullah'a ayrı bir muhabbet görüyorum. Düşünün ki, halıdaki desenlere aşkını yazmış bir millet. Yani, gül çizerken Efendimiz’’i (s.a.v) hayal etmiş bir toplum... Çocuklarına isim verirken Rasulullah sevinsin diye onun Ashabının, onun torunlarının, onun kızının, onun eşinin isimlerini koyarak, "Bunlar ölmedi ya Rasulallah! Bak aramızda yaşıyorlar." Diyen vefalı millet. Biz Orta Asya'dan göçüp gelmiş bir milletiz. Tarihten gelen isimlerimiz vardı. Biz Rasulullah'a olan sevgimizle isimlerimizi Hz. Peygamberin neslinin ve onun Ashabı'nın isimlerini isim yapmışız kendi toplumumuza. Bu milletin sevgisi çok derin bir sevgi ve Rasulullah’a olan sevgisinden dolayı Efendimizi hayatının her anında yansıtıyor. Peygamber sevdalısı bir millet. Anlatandan değil anlatılandan kaynaklanıyor.’’

EYLEMCİ BİR MÜSLÜMAN

Ömer hocanın beni en çok etkileyen yanı ise İslam dünyasının mevcut bütün dertlerine karşı duyarlı davranmış sorumluluk sahibi bir Müslüman olarak ümmetin birliğini dirliğini ilgilendiren toplantılara koşarak gelmesi maddi manevi destek vermesi olmuştur. Gazze’ye bir saldırı olduğunda gece yarısı konsolosluğun önüne gelen bir avuç insandan biridir Döngeloğlu. Dünyaya alışmış bir insan o saatte sıcak yatağından kalkıp eyleme katılamaz. Yine Doğu Türkistan’ı İslami camiada en çok dile getiren Uygur kardeşlerimizin eylemlerine katılan güzel insanlardan biriydi. Vefatı sonrası çekik gözlü mazlumların üzüntüleri boşuna değil. Elbette sadece Filistin ya da Doğu Türkistan değil mazlum bütün coğrafyalar yaralı bütün Müslümanlar için tertip edilen eylemlerde en önde bulunmuştur. Konsoloslukların önü buna şahittir. Fatih Cami Beyazıt Meydanı Saraçhane buna şahittir. Bizler şahidiz.

 VATANSEVER BİR HOCA

 Bu toprakların islamla bize vatan kılındığının şuurunda tarihiyle barışık devletine bağlı bayrağına sevdalıydı. ‘Sünnet-i seniyyeyi kılı kırk yararcasına yaşamayı kendisine şiar edinmiş nice Allah dostlarının yaşadığı ve hala da yaşamaya devam ettiği bir vatanımız var elhamdülillah.’’ Diyerek her fırsatta ülke sevgisini dile getirmiş gençlere bu bilinci aşılamaya çalışmıştı.

İslami camia her hizmetlerine koşarak gelen sadık bir kardeşini kaybettiği gibi Türkiye de vatansever bir evladını kaybetmiştir. Merhum ömrü boyunca Memleketin düşmanlarına düşman dostlarına hep dost olmuştur. Vatanımıza düşmanlık eden terör örgütlerine karşı sözünü hiçbir zaman esirgememiş hakikati cesaretle haykırmıştır. 15 Temmuz sonrası meydanlarda Fetö’ye karşı çok etkili konuşmalar yapmış milletimizi darbecileri lanetlemeye ve devletimize destek olmaya çağırmıştır. Bu çağrıların ne kadar etkili olduğunu Fetöcü hesapların vefat haberiyle birlikte kinlerini kusmaya başlamalarından açık şekilde anladık. Fetöcülerin saldırıları Hocaya olan sevgimizi kat be kat daha artırdı. Yine onlarca yıldır topraklarımıza nifak sokan PKK terör örgütüne karşı da meydan okuyan konuşmaları hâlâ kulaklarımızda. Bu yiğitçe mertçe bir tavırdır.  Aynı duyarlılık Abdülmetin Balkanlıoğlu hocamızda da vardı. Cennette komşu olsunlar İnşallah.

‘YAKTIN İÇİMİZİ HOCAM’

On iki yıl önce bir dönem yayın yönetmenliğini yaptığım Yeni Dünya Dergisi’nin organizesiyle umreye gitmiştik. Kafile sorumlusuydum. Bütün zorluklarda Hoca güler yüzüyle kolumuza girip destek olmuştu. Ömer hocayla kutsal topraklarda beraber olmanın ayrı bir bereketi güzelliği coşkusu vardı. Bilgi aktarımında bulunmuyordu merhum adeta ruh aktarımında hal aktarımında bulunuyordu. Kalbiyle anlatıyor kalplere dokunuyordu. O konuşurken sanki biraz sonra sahabe efendilerimizle buluşacak onlarla kucaklaşacak gibi bir haleti ruhiye içine girmiştik. Sanki Uhud savaşı yüzyıllar öncesinde değil dün gerçekleşmişti. Sanki Bedir’in aslanları biraz önce cihada çıkmışlardı.  Yıllardır umreye giden bir amcamız ilk defa bu kadar iliklerime kadar hissettim kutlu yolculuğu demiş Ömer hocanın peşini hiç bırakmamıştı. Anlattığı her şeyi kaynaklardan kolaylıkla bulabilirdiniz ama sanki onun dilinde ayrı bir anlam kazanıyordu.

Bilgiyi aktarmak yerine hadiselere kendi yorumunu kendi hissini kendi gözyaşlarını da katarak dünü bugüne getiriyor geçmişi yarına sunup menkıbeleri güncelliyordu.   Umre ziyaretimizin bir yerinde şehit sahabeleri öylesine içten anlatmıştı ki adeta içimiz kavrulmuş gözyaşları mübarek toprakları sulamıştı.

Akşam otelde ‘yaktın içimizi Ömer Hocam’ dediğimde her zamanki tevazuuyla estağfurullah deyip mahcup olmuştu. Evet, o gün feyizli sohbeti gür sadasıyla içimizi yakmıştı şimdide vedasıyla içimizi yaktı. Ümmetin mücahid bir evladını genç yaşta Rabbimize uğurlamanın hüznünü yaşıyoruz.

Son yaptığı sohbetlerin birinde salgın sebebiyle ölen Müslümanların şehit hükmünde olduğunu dile getirmişti.

Biz de öyle inanıyoruz ki kendisi de kutlu şehitler kervanına katıldı.

Uhud’da yaptığı ‘Allah'ım bizi bu dünyadan şehit olarak huzuruna al’’ duası İnşallah kabul oldu.

Şehadetin Mübarek Olsun Ömer Hocam

Biz senden razıydık Rabbimiz de razı olsun.

Hayatlarını gözyaşlarıyla anlatırken içinin titrediği Peygamber Efendimize ve onun alî ashabına komşu olasın İnşallah.

Editör: Haber Merkezi