İşte Mahmut Bıyıklı'nın o yazısı:

Salgın günlerinde telefonlara daha bir çekinerek bakmaya başladık. Zamansız hastalık haberleri ani ölümlerin paylaşımıyla doldu mesaj kutuları.

Uzaktan yakından bir bir gidiyor sevdiklerimiz. Koca Yunus ‘geldik gitmeye’ diyor. Bu söz dünyadaki misafirliğimizi çok güzel özetliyor.

Her giden bize hayatın geçiciliğini güçlü bir şekilde hatırlatıyor.

Konan göçüyor, vakti gelen bir saniye bile beklemeden asli vatanına dönüyor.

Göçünü toplayanların arkasından çoğu zaman pişmanlıklarımız kalıyor. Keşke daha çok ziyaretleşseydik. Keşke daha çok arasaydık. Keşke daha çok sarılsaydık cümleleri dökülüyor dilimizden.

Keşkeler yarım kalmışlıkları tamamlamaya yetmiyor. Yazmak ve dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Gidenlerin ardından yazmak bir nevi son kez sarılmak gibi bir his veriyor bana. Eksik kalanları tamamlama duygusu içinde kalbimizdekilere kalemimiz elçilik yapıyor.

İmam efendinin dünya hayatında nasıl bilirdiniz sorusuna binaen yükselttiğimiz ‘iyi bilirdik’ nidasını yazıyla tekrarlama gayreti de diyebiliriz.

MÜMİN VE MUVAHHİD

İyi bildiklerimizden ayrılmak bizden de parçalar koparıyor. 

Son zamanlarda düşünüyorum da ne çok iyi bilirdik dedik. Ne çok iyi eksildi aramızdan. Paramparça olduk adeta.

Geçtiğimiz günlerde hakiki iyilerden güzel bir ağabeyi daha ebedî istiratgâhına uğurladık.

Ehl-i sünnet çizgisinde mümin ve muvahhid olduğuna yürekten şahitlik ettiğimiz kıymetli Ferhat Koç Ağabey de sevdiğine kavuştu.

Cenab-ı Allah sevdiği kulunu insanlara da sevdirirmiş.

Ferhat Ağabeyin ardından yazılanlara baktığımızda toplumun her kesimi tarafından çok sevildiğini görmüş olduk.

Ferhat Ağabeyi camiamızdaki birçok insan gibi Milli Gazete’deki yazılarıyla tanıdım. Eskiden İslami gazete ve dergiler ibadet şuuruyla okunurdu. Ayrı anlamlar yüklerdik. Şimdiki gibi her şey anlamını yitirmemişti.

O zamanlar değerlerimize uygun yayın yapan mevkutelerde yazanlar bizim gözümüzde kahramandı. 

İşte Ferhat Ağabey de bizim için o kıymetlilerden biriydi. Kendisiyle yüz yüze tanışıp o yıllardaki yazılarından bahsettiğimde çocuklar gibi sevinmişti. Hatırlanmasına mutlu olmuş, yüzüne hemen masum bir sevinç konmuştu.

O içindeki çocukça sevinci hep korudu. Mesela önemli makamlarda görev yapan biriyle tanıştığında ya da karşılaştığında muhatabının kendisini gazetecilik yıllarından tanıdığını söyleyip hürmet etmesinden çok mutlu olurdu.

Bu mutluluğunu da mutlaka birkaç dostuyla paylaşır ‘sayın vali sayın kaymakam ya da sayın şu bürokrat bizim gençlerdenmiş Milli Görüşte yetişmiş bizi okumuş takip etmiş Ferhat Abi biz sizi tanıyoruz dedi’ diyerek heyecanını aktarırdı.

ERBAKANLI YILLAR

Ferhat Ağabeyin diğer heyecanlanıp kelimelerin dilinden hızlı hızlı dökülmeye başladığı anlardan birisi de Erbakan Hocadan bahis açıldığı zamanlardı.

Dolu dolu kırk yılını adadığı Hocanın samimi bağlılarındandı. Hiçbir şekilde eleştirilmesine tahammül edemez siyasi olarak hata gibi görülecek meselelerde de bile mutlaka bir hikmeti vardır gibi temiz bir bakışla yaklaşırdı mevzuya.

Erbakan Hocanın yanında nice olaylara gerilimlere mutluluklara ayrılıklara şahitlik etmiş özellikle fırtınalı yıllarda zorlukları göğüsleyenlerden biri olmuştur.

Gerçek dostlar çetin yollarda tanınır. En zor zamanda dahi İslam dünyasının umudu olarak gördüğü liderinin yanında durarak onun güvenini kazanmıştır.

Bu güven sebebiyle de Hoca birçok sırrını paylaşmış bazı meseleleri kendisine emanet etmiştir. Bir nevi Erbakan Hocanın sır kâtibi olmuştur. Bakanlık kabinesine girebilecek kadar hukuku varken O Hocanın kalbine girmekle yetinmiş bu makamı daha değerli görmüştür. Dünyalık makam mevki talebinde bulunmamıştır.

ERBAKAN’DAN NASIL ETKİLENDİ?

Erbakan Hoca ile öğrencilik yıllarında tanışır. İlahiyat Fakültesi’nde okurken Talebe Cemiyeti olarak Üniversiteye konferans vermeye davet ederler.

Hoca gelir ‘’İslam’da İlim’’ konusunda güzel bir sohbette bulunur. O gün genç Ferhat Koç’un hayatının dönüm noktalarından biri olur. Yarım asra yakın yol arkadaşı olacağı bir liderle tanışır.

Hocanın TOBB başkanlığına aday olduğu süreçte arkadaşlarıyla hep destek olur. Kongrede yalnız bırakmazlar.

Erbakan’la  ‘’İslam ve İlim’’ konferansı ile başlayan birliktelik Bağımsızlar Hareketi, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve diğer partilerle birlikte son nefesine kadar sadakatle sürer.

Hocanın çalışkanlığı samimiyeti ikna kabiliyeti ve meselelere kararlılıkla yaklaşımına hayran olur.  Bunların yanında Erbakan’ın Müslümanca yaşamasından, inançlarından taviz vermemesinden çok etkilenir.

Milli Görüş liderinin sohbetlerinde sürekli duyduğu şu sözler de dünya görüşünü şekillendirir: ’’Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım. Biz Elhamdülillah inançlı insanlarız. Biz inanıyoruz ki Allah bize yardım eder. Allah bize yardım ettiği zaman ancak biz galip geliriz. Kimse bize galip gelemez. İman varsa imkân da vardır.’’

ERBAKAN’IN SADDAM’I İKNA ÇABASI

Erbakan’la farklı ülkelere gitmiş uzun yolcuklar da yapmıştır. İslam ülkeleri arasındaki birliği beraberliği tesis etmek için Milli Görüş liderinin gösterdiği çabayı döktüğü teri görünce bağlılığı daha da artar. Yakın tarihe dair ibretle okunması gereken uzun ama bir o kadar önemli olan bir hatırası şöyledir:

’’Irak hak iddia ederek Kuveyt topraklarına girmiş, Ortadoğu’da savaş rüzgârları şiddetli bir biçimde esmeye başlamıştı. Savaş bir kaçınılmaz hal almıştı. Erbakan Hocam her zamanki gibi derhal devreye girerek dostlarıyla görüşmeler yapmış ve savaş merkezlerini ziyaret edecek heyeti oluşturarak harekete geçmişti. Saddam ile görüşmek üzere Bağdat’a gideceklerdi, aynı günlerde Libya’nın Başkenti Trablus’da da İslam’a Davet Cemiyeti’nin toplantıları olacaktı. Hocamla oraya davetliydik.

 Hocam beni çağırdı, ‘Ferhat Bey Ben Bağdat’a gidiyorum sen Trablus’a git, toplantıya gelen dostlarımıza Benim de geleceğimi söyle,  beni beklesinler, onlara da Kuveyt meselesini anlatalım.’ Dedi.

Trablus’taki İslam’a Davet Cemiyeti’nin toplantısına 43 İslam ülkesinden siyasetçi, sendikacı, sivil toplum temsilcileri vs Afrika, Avrupa, Ortadoğu, Uzak doğu, Orta Asya Balkanlar ve Kafkaslar’dan önemli sayıda katılım vardı.

Erbakan Hocam geldiği zaman katılımcılara 2 saati aşkın bir konuşma yaptı. Konuşmasında Ortadoğu’nun durumunu Irak ve Kuveyt’in pozisyonunu büyük bir sabırla anlattı. Ve onlardan bir tek şey istedi: "Ülkelerinize döndüğünüzde yöneticilerinize selamı söyleyin. Savaşın başlamaması için Saddam’a düşüncelerimizi anlatmanın yollarını bulsunlar."

Trablus toplantısında benim için önemli olan konulardan birisi de "Adriyatikten- Çin seddine kadar olan İslam coğrafyasındaki ülkelerin temsilcilerini, sivil toplum örgütlerini bir araya getirmem oldu.’’

Hoca uzağı gören bir insandır. İslam ülkelerinin darlaşan ufuklarını açmaya çalışır. Batının onlara kurduğu tuzakları bıkmadan usanmadan anlatır. Saddam ve diğer liderler Hocanın tavsiyelerine uysaydı bugün bambaşka bir Ortadoğu olacaktı.

Pekiyi Erbakan’ın ikna çabasına Saddam ne cevap vermiştir?  Merhum Ferhat Koç’un tanıklığı şöyle:

’’Erbakan Hocamın Saddam’la yaptığı buluşmayı Libya sonrası gittiğim Bağdat’ta Hocama ev sahipliği yapan eski Vakıflar Bakanı Hukuk Fakültesi öğretim üyesi dostum Muhammed Şerif’ten dinledim. Şöyle anlattı:

’’Üstad Erbakan geldiğinde Saddam ev sahibi olarak beni görevlendirmişti. Erbakan Saddam görüşmesinde en ince teferruatına kadar 2,5 saati bulan bir zaman içerisinde Irak’ın askeri gücünü, ABD’nin askeri gücünü rakamlarla anlattı.

Bu durumda sizin başarılı çıkmanız mümkün gözükmüyor. Onun için gelin barışçı yollardan çözüm arayalım. Biliyoruz siz ağabey konumunda olduğunuz için asabiyetiniz buna fırsat vermiyor.

Sen bir ağabey olarak affedici ol. Bölge de bir savaş faciasından kurtulsun. Saddam her ne kadar haklısın dese de ayrılırken Hoca tatmin olmamıştı.

Üstad Erbakan dışarı çıkınca bana "Beni Taha Yasin Ramazan’a görüştür." dedi. Gece saat 2.30'da gittiğimiz Taha Yasin Ramazan’a da Saddam’a anlattığı gibi durumun vahametini ince ince sabırla anlattı. Sabahleyin üstad Erbakan ve heyet temsilcilerini ülkelerine yolcu ettikten sonra Saddam’ın huzurunda bir araya geldik, durum değerlendirmesi yaptığımızda   ’’Üstad Erbakan’ı fazla evhamlı bulduğumuzu’’ paylaştık. Ama gelinen noktada Üstad Erbakan’ın haklılığı ortaya çıktı.’’

 Bunlar çok kıymetli şahitlikler. Hatıralarını anlatırken Milli Görüş tarihindeki dönüm noktalarına  ve kırılmalara dair hocanın düşüncelerini merakla sormama rağmen bildiklerinin çok azını anlatmış bazı konular benimle birlikte sır olarak ahirete gidecek demişti.

Gerçekten de öyle oldu. Kalbine gömdüğü aziz hatırlarıyla birlikte göçtü. Sadece Hocayla ilgili değil Milli Görüş Hareketinin ileri gelen isimlerinin hepsiyle özel hatıraları vardı.

Camianın önde gelen ağabeylerine karşı son derece hürmetkârdı. Haklarında hep olumlu konuşur, hizmetlerini takdir ederdi.

 Hareketin herkes tarafından eleştirilen meşhur isimlerine bile laf ettirmez O Ağabeyimizin bilmediğiniz şöyle güzel bir huyu var diyerek iyi yanlarını öne çıkarırdı.

MİLLİ GAZETE’NİN MANŞETLERİNİ HOCA MI ATARDI?

Milli Gazete Ankara Temsilcisi olduğu için gazetenin tarihinde de önemli yeri vardır.  

Hocayla ilgili meşhur olan Milli Gazetenin manşetlerine kadar karışıyor iddiasına tepki gösterirdi. Bu husustaki düşüncelerini şöyle paylaşmıştı:

’’Erbakan Hocanın Gazetenin kurulması için gösterdiği hassasiyeti anlayamayanlar yanlış bilgi yaydılar. "Hoca her gün gazetenin manşetlerini atıyor, Yazarlara yazacakları konuları söylüyorlar vs.’’ Şunu açıkça ifade edeyim ki kendisiyle gazeteci olarak her gün görüşen bir kişi olarak Hocam bana bir gün şunu şöyle yaz, şu manşeti şöyle atsınlar dememişti. Gazete çalışanları olarak Hocamızı ve olayları yakından takip ettiğimiz için Hocamızın ne konuşacağını önceden tespit edebiliyorduk.’’

Basının öneminin farkında olan Hoca 12 Eylül hapishane sürecinden sonra kendisini ziyaret eden Ferhat Koç’a şu anısını anlatır: ’’Başbakan yardımcısıyım Tercüman gazetesi sahibi Kemal Ilıcak ziyaretime geldi. Trakya’da kurmakta oldukları tesisle ilgili bilgi verdikten sonra "Hoca biz gazeteciliği gazetecilik olarak yapmıyoruz. Diğer işlerimizin sağlıklı engelsiz yürümesi için yapıyoruz." dedi. Görüyorsunuz basını kendi menfaatlerinin tesisi için nasıl kullanıyorlar.’’

İYİLİKLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Bazı insanların kaderiyle yaşadıkları ülkenin kaderi tıpatıp benzeşir. O sebeple memleketin yaşadığı imtihanın aynısını insanlar da yaşar. Türkiye’nin geçirdiği bazı imtihanlar Onun da imtihanı oldu.

Sabır, tevekkül ve duayla direndi zorluklara. Zor günlerinde yanında olanı da olmayanı da gördü. Yüzüne yansıtmasa dile getirmese de kalbinde kırıklıklar olduğu belliydi.

Ferhat Ağabeyle biz emeklilik yıllarında tanıştık. Kısa sürede aramızda ağabey-kardeş hukuku oluştu. Bir problem olduğunda çözmek için çırpınışını asla unutamam. Bir isteğimiz varsa elinden geleni yapar mutlaka yardımcı olmaya çalışırdı. Üzerimizde çok emeği var.

Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim kurulunda bulunduğu yıllarda da yapılan her güzel işten memnuniyet duyar ses getiren başarılı çalışmalarda tebrik etmekte cimri davranmazdı. Yüreklendirici tavsiyelerde bulunur, zorluk anlarında güler yüzü tatlı diliyle moral verirdi.

Güzel ahlakına, kulluk bilincine, hayata bakışına ümmetin derdiyle dertlenmesine şahidiz.

İYİLİK NEFERİ

Hayatı boyunca iyilik ordusunun bir neferi olmuştur. Sadece tanıdıklarının değil, hiç tanımadığı insanlara bile iyiliği dokunmuştur.

 Vefatından sonra onlarca insandan kendilerine yaptığı iyilik hikâyesini dinledim. Yolda kalanlardan, iş arayanlara, eşiyle arası bozulanlardan evlenmek isteyen delikanlılara kadar nice insanın derdiyle dertlenmiş.

Evladı Fatihandı. Balkanlara kalp gözüyle bakardı. Gönül coğrafyasından gelen herkes onun için hemşehriydi akrabaydı. Bu sebeple Gümülcine’den Üsküp’ten Kosova’dan üniversite okumaya gelen gençlere mutlaka yardımcı olmuştur.

Burada yardım sadece maddi olarak algılanmamalıdır. Ceplerine harçlık sıkıştırıp onlara burs bulmanın yanında gariplik çekmemeleri için çoğuna ağabeylik amcalık hatta babalık yapmıştır.

Tanıştığı gençler ve çocuklar merhumu çok severdi. İstisnasız hepsi de sanki öz dedemiz gibi derlerdi. Bunun samimiyetten başka açıklaması yok. İnancında da dostluklarında da samimiydi.

Güzel hasletlerini gençlik yıllarında da taşıdığını gazeteci dostlarından duydum. Herkeste güzel bir iz bırakmış. Mesleğe yeni başlayan muhabirlerden akranı olduğu meslektaşlarına kadar çevresinde bulunanlara mutlaka bir iyiliği dokunmuş.

İYİ BİLİRDİK

Ferhat Ağabey ehli tasavvuftu. İskenderpaşa’ya müntesipti.  Mehmed Zahid Kotku Hazretlerini çok sever onun adını anarken daim hürmetle anardı. Tasavvufun insana kazandırdığı inceliklerden nasiplenmişti.

Gönlüne dokunduğu yoksulların daima duasında kalacak olan kıymetli Ağabeyimiz amel defterini açık tutacak eserler verdi, hayırlı evlatlar yetiştirdi. İnşallah onların hizmetleri, duaları, aziz ruhunu şad edecektir.

Bu vesileyle eşinin ardında her zaman bir dağ gibi duran vefalı ve kadirşinas refikası Değerli Hülya Koç Hanımefendiye başsağlığı dileklerimi hassaten iletmek isterim.

Ferhat Ağabeyi iyi bilirdik. Çünkü iyilerdendi. Çok sevdiği Kotku Hazretlerine, Erbakan Hocaya ve Asr-ı Saadetten günümüze İslam uğrunda can veren kahramanlara komşu olsun İnşallah.

Yedi Gündem

Editör: Haber Merkezi