“Gah atmak!” bir deyim, bu deyimin kentimizde çok kullanıldığını biliyorsunuz. Kuş severler, bir kuşun diğer bir kuşu avlaması için gökyüzünü süslü bir kuşu gönderirler, o da tabir yerinde ise kuşu alıp size getirir. Buna kuş avcıları gah atmak derler…

Kimi zaman da farklı anlamlarda kullanılmış: “Gah eserim yeller gibi, gah tozarım yollar gibi!” diyen Yunus gibi; gah burada ise bazen kelimesi ile eş anlamda kullanılmış.  Neyse konumuza geçelim. Kimi zaman insan hangi konuda yazacağını bilemiyor, bunun için bazı okuyucuların, yazara gah atarak bir yönü ile ışık tutarak, belirli bir konuya yönlendirmesi gerekiyor.

Şahsen, uzun yıllar dedikodusuz, iftira içermeyen, çoğu zaman muhatabı kırmamak için hiciv taşıyan; azıcık da örtülü cinsten yazdığım kelamlar yerini bulmuş olacak ki, teşekkürler geliyor. Allah sizlerden razı olsun.

Bu gah atan okuyucularım da var, bunların başında övünerek söyleyeyim öğretmen arkadaşlarım geliyor, aslında onlar benim dostlarım. Dertli insanlar, ülkesini, şehrini ve değerlerini korumak adına bizimle paylaşımlar da bulunuyorlar.

Onlardan birisi olan Ekrem Yıldırım, iyi bir okuyucu, derin bir bakış açısı var, bilenler bilir, hafta sonu gönderdiği kısa yazı Taha Abdurrahman’dan alınmış diyor ki: “Akıl, kendini idrakten uzaktır; dolayısıyla onun idraki için daha üst bir akla ihtiyaç vardır. Akıl, varlıklar bütünün bir parçasıdır; dolayısıyla da parçanın bütününü ihata etmesi muhaldir. Batılı tatbikin esas aldığı akıl, güdük bir akıl olup araç-gereç üretimine ve maksimum düzeyde kâr teminine odaklanmış bir akıldır. Bir başka ifadeyle "değer merkezli bir akıl" değil  "araç merkezli bir akıl" veya "madde merkezli bir akıl"dır. İslam'i yöntemin esas alacağı akıl ise, insanın yücelmesini sağlayacak değerlerin hayata geçirilmesi üzerine odaklanan "değer merkezli bir akıl"dır.

YENİ ANAYASA DEĞER MERKEZLİ OLMALI

Şu günlerde yeni bir anayasa konuşuluyor. Eğer böyle bir anayasa yapılacaksa, bundan önce taklit ettiğimiz batılıların yasalarına paralel değil, bizin değerlerimize uygun bir hazırlık yapılmalı. Eğitim politikamız ise insan, ruh, akıl yani değer merkezli olmalıdır.

Neden mi? Abdurrahman diyor ki; “Müslümanlar, bir süredir kendi tarih, kültür, siyaset, hukuki ve sosyal kurumlarını ve gelenek eleştirisini gerekçelendirme ve meşruiyetini açıklama noktasında Batılıların başvurdukları vasıtaları aynıyla iktibas etme yoluna gitmişlerdir. Batı'dan ithal eleştiri yöntemlerine tutunmada aşırıya kaçmışlar, bunu yaparken de çevre ve şartların değişikliğini dikkate almamışlardır. İşte günümüz Müslümanlarının bu taklitçi akılcılıktan kurtulabilmesi gerek…”

Konuyu biraz daha anlaşılması için ruh, akıl, nefis ve fıtrat üzerinden değerlendireyim isterseniz.

Mevlâna der ki: “Öyle bir insan tipi yetiştirelim ki, ruhu(vicdanı)padişah, aklı vezir olsun, bu durumda nefsi zaten ona asker olacaktır.

Eğer bugünkü gibi ruhu devre dışı bırakırsak, yeni hastaneler ve hapishaneler yapmaya devam ederiz, hırsızlar, yolsuzlar, arsızlar, kuralsızlar yetişmeye devam eder. Böyle olunca da sorunlar büyür, altından çıkılmaz hale gelir.

Eğitim sistemiz kesinlikle her insanın farklı olduğunu görmeli. Temel eğitim verilirken davranışlar ön planda tutulmalı. Yani öğretilen bilgi davranışa dönmeli. Sonra da yavrularımızın ilgi ve istidatları doğrultusunda ilkokuldan sonra yönlendirilmeli. Ortaokul ve liselerde alanlar oluşturulmalı. Üniversiteden mezun olan her genç mutlak alanında donanımlı olarak mezun olup, istihdam alanı oluşturulmalıdır.

Bu konuda yüzlerce yazı yazabilirim, dertliyim çünkü. Ama son olarak taklitçi değil, kendi değerlerimiz üzerinden her kesimin kabul edeceği bir eğitim sistemi acilen yapılmalı. Daha önemlisi yeni yüzyılda yeni bir dünya düzeni kurulacaksa, geçmişteki batılılaşma yanlışını yapmadan, öz kültürümüze ters düşmeyen hakça bir sistemi biz kuralım.

Kalın sağlıcakla.