Bugün sizlerle bir mektup üzerinden söyleşelim istedim. Mali diye Afrika da bir devlet var. Yaşını başını almış Sophie Petronin isimli bir Fransız kadın’ın yolu Mali denen bu Afrika ülkesine düşüyor. Muhtemeldir ki o ülkede devlet otoritesi tam olarak sağlanmamış olmalı ki bu kadıncağız bir grubun elinde dört yıl tutsak kalıyor.

Nihayet özgürlüğüne kavuşuyor ve ülkesi olan Fransa’ya dönüyor. Fransa devlet başkanı Macron bir vatandaşını kurtarmanın kendisine sağlayacağı siyasi katkıyı daha da perçinlemek için 75 yaşına gelmiş vatandaşını havaalanında karşılıyor.

Ancak karşılamaya geldiğine geleceğine bin pişman oluyor. Dört yıl önce Mali’ye gidip esir olan vatandaşı Sophie Petronin karşısına Meryem Petronin olarak yani Müslüman olarak çıkmaz mı.

Son zamanlarda Fransa da Macron tarafından İslam’a ve Müslümanlara yönelik söylem ve eylemler nedeniyle Meryem Petronin hanımefendi belki lisanı münasiple anlatırsam anlar hesabıyla Macron’a bir mektup yazıyor.

Okuyamadıysanız internette sorgulayın ve okuyun derim.

Ben bugün size bu mektuptan bazı alıntılar ve bu alıntılar üzerine bazı düşüncelerimi paylaşayım istedim.

Sayın Macron,

“Evet, ben Müslümanların elinde esirdim. Ama onların bana asla bir kötülükleri dokunmadı. Bana karşı davranışları daima ölçülü ve saygılı bir çerçeve içinde idi. Bana yiyecek ve içecek sunuyorlardı. Kaynakları sınırlı olmasına rağmen kendilerine karşı bana öncelik veriyorlardı. Kişilik haklarıma saygı gösteriyorlardı. Hiçbir sözlü ya da fiziksel tacize maruz kalmadım. Ne dinime ne de Hz. İsa'ya ne de bakire Meryem'e, sizin Hz. Muhammet (S.A.V)' e küfrettiğiniz gibi küfretmediler.

Beni Müslüman olmaya zorlamadılar; ama ben İslam'ı suyla temizlenen ve Rablerine günde beş defa namaz kılan, bir ay Ramazan orucu tutan insanların ahlaklarında gördüm.”

Neymiş efendim: Müslümanlar kendi dinlerine sövenlerin dinlerine ya da kutsallarına küfretmezlermiş. Bu hadi normal diyelim. Asıl ilginç olanı  ben İslam’ı “Suyla temizlenen, günde beş defa namaz kılan ve bir ay oruç tutan insanların ahlakında gördüm” diyor.

Ülkemiz dünyanın sayılı turist çeken yerlerinden birisi. Muhtemelen Türkiye ye gelen turist sayısı Mali’ye giden turist sayısının belki de yirmi otuz katıdır.

Ancak tüm dünyada İslam beldesi olarak görülen ülkemize gelen turistlerden bir tanesinin bile böyle duygularla ülkemizden ayrıldığı düşünememek biraz üzücü ve düşündürücü değil mi?

Bakın ne güzel sözlerle devam ediyor mektup.

” Siz hiç hayatınızda Kur'an okunuşunu dinlediniz mi? Onlar gece-gündüz namazlarında Kur'an okurlar.

Ne anlama geldiğini anlamasanız da o ne güzel bir okuyuştur! Onları dinlerken vücudunuz titrer, tüyleriniz ürperir. Onlar Allah'ın kelamını okurlar ve onu ezberleyerek korurlar. İşte o zaman bilinç altınızla anlarsınız ki o bir beşer sözü değil aksine göklerden indirilen semavi bir sözdür. Ve İçinizde sabah akşam okudukları semavi okuyuşun ne anlama geldiğini anlamak için karşı konulmaz bir istek doğduğunu hissedersiniz”

Meryem hanım Macron’a soruyor. Bende  soruyorum.  Bizler Kur’an dinlerken tüylerimiz diken diken oluyor mu? Herkes kendine sorsun bakalım.

Devam ediyor: Hayatınızda bir kez olsun Allah'a secde ettiniz mi? Onların yaptığı gibi alnınızı yere değdirip Rabbinizle dertleştiniz mi ve size verdiği nimetler için ona şükrettiniz mi? Bir gün olsun Allah'ın yakınında olduğunuzu ve onun da sizin yakınınızda olduğunu hissettiniz mi?

Kadınlarının derileri kömür gibi siyah; lakin kalpleri süt gibi beyazdır. Basit elbiseler giyerler; lakin erkeklerinin gözünde güzellerin en güzelidirler. Yabancı erkeklerle bir arada bulunmazlar ve onlarla yalnız kalmazlar. Hiçbir erkek, kocası yanında olmadan onlardan birinin evine girmez. İçki içmezler, kumar oynamazlar ve zina etmezler…

Sonuç olarak… Baskı altında Müslüman oldu demesinler diye Mali'de Müslümanlığımı ilan etmedim. Fransız topraklarında hür bir şekilde, milyonlarca Fransız ve Avrupalıya, Hıristiyanlığın her iki yarısına ve bütün olarak ateizme Müslümanlığımı ilan etme kararı aldım.

Mektup şu ifadelerle son buluyor: Sizi de İslam'a davet ediyorum. Hz. Adem'den başlayıp, Hz. İsa'yla devam eden ve beşeriyetin efendisi Muhammet (s.a.v) ile son bulan, bütün peygamberlerin ortak davası olan bu yüce dinle hesabınızı tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum.

Büyük bir ülkede yaşıyoruz. Geçmişi ve bugünü ile. Mali ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir ülke. Ancak yetmiş yaşına gelmiş Hıristiyan bir Fransız vatandaşının yüreğini titretecek, onun hidayetin güneşi ile aydınlanan gönlünden böyle bir mektubun yazılmasına vesile olamıyorsak neye yarar bizim büyüklüğümüz, Müslümanlığımız.

Bana göre bu mektup sadece Fransızlara ve onun kibirli başkanına değil, bizim gibi kendisine bile faydası olmayan Müslümanlara da yazılmış bir mektup. Malili Müslüman kardeşlerimizle ne kadar övünsek azdır. Onlara gıpta etmemek elde mi?

Malili kardeşlerimizin yaptığı “Cihadı ekberdir” Yani İslamı kendi nefislerinde abartısız olarak yaşamak. Hidayet ise rabbimizin işidir, o bizi aşar.

Kalın sağlıcakla…