Evliliğin amacı, eşleri kısıtlamak değil, ikisini bir bütün yapmaktır. Karşılıklı destek, sevgi ve teşvikle mümkün olan en üst seviyeye kadar geliştirmektir. Gerçekten aile toplumun temelidir ve hep var olmaya devam edecektir.

İnsanoğlunun dünya üzerinde ilk görülmesinden beri evlilik mevcuttur ve tarihin kaydettiği bütün topluluklarda aile kurumu baş tacı edilmiştir. Evlilikte iki cins birbirini tamamlar. İki vücut, iki kalp, iki ruh ve daha doğrusu iki şahsiyet birleşir.

Neden evlilik ?

Son zamanlarda ailenin görevlerinde değişiklikler olduysa da şu dört temel ilke her zaman vardır ve var olacaktır:

1. Cinsel ihtiyaçların karşılanması: Toplumun huzurunu sağlamak amacıyla cinsel davranışlara çeşitli kısıtlamalar getirilir; evlilik kuralları da bu kısıtlamalardandır. Ancak cinsel ihtiyaçlar evliliğin tek amacı değildir.

2. Ekonomik işbirliğinin sağlanması: Bilinen bütün insan topluluklarında cinsiyete göre bir iş bölümü ve işbirliği vardır. Erkeklere fiziki güçleri sebebiyle daha ağır ve zorlayıcı görevler verilmektedir. Kadınlar için çocuk doğurma esas olduğundan bu görevin yanı sıra çoğunlukla daha hafif işler uygun görülmektedir. Kısacası kadının ve erkeğin aileye katkıları birbirini tamamlamaktadır.

3. Üreme, çoğalma ortamının sağlanması

4. Çocuğun yetiştirilmesi, bakım ve eğitimi (sosyalleşme) : Aile üyeleri, bu konuda kendi paylarına düşeni yerine getirerek aile birliğine katkıda bulunurlar.

Evliliğin faydaları nelerdir ?

Evlilik birçok ihtiyacımızın tatminini sağladığı gibi birçok avantajları beraberinde getirir. Onları kısaca sıralarsak;

1- Kişinin hayatı düzene girer. Beslenmesi, ısınması, giyinmesi ve barınması tertipli olur.

2- Ruh sağlığını tehdit eden yalnızlık ve sıkıntı hissi, ailenin sıcak ortamında kaybolur.

3-Evlilik. tek başına yaşamaktan daima daha güven vericidir.

4- Annelik ve babalık gibi zevklerin en güzeli tadılır.

5- Hanımlar ekonomik emniyet duygusunu ve ihtiyacını tatmin ederler.

6- İntihar, bunalım, ruhî hastalıklar evlilerde, bekârlara oranla daha az görülür. Çünkü evlilik kişiye bir taraftan sosyal bağımlılıklar ve sorumluluklar getirirken, aynı zamanda sosyal itibar ve korunma sağlar.

7- İsraf, kumar, alkol ve benzeri kötü alışkanlıklara düşkünlük, sıkıntı, boşluk hissi, amaçsızlık, zaman israfı, kavgacılığa meyil, çabuk öfkelenme gibi problemler bekarlarda evlilere oranla daha sıktır.

8- Evliliğin sağladığı faydalardan en önemlisi ise cinsel ihtiyaçların doyumu için bedenî, ahlâkî ve hissî yönden geçerli en iyi çözüm olmasıdır.

9- Evlilikle psikolojik birliktelik sağlanır. Aile içinde bütün bireyler ve öncelikle de eşler arasındaki karşılıklı ilişkiler menfaate dayalı değildir. Ruhsal bir ilişki de söz konusudur ve bu ilişki sevgiyi, şefkati, merhameti, sevecenliği, karşılıklı güveni, fedakârlığı, teselli ve yardımı doğurur ve devam ettirir. İnsan tabiatının kendini en iyi şekilde ifadesi bu ilişki ile filizlenir. Erkek ve kadının ruhsal potansiyeli sadece aile kurumu çerçevesi içinde realize olur ve aile çevresi ve dış dünyada bu sayede iyilik ve fazilet duygularını yeşertir.

10- Evlilikte eşler sürekli artan bazı sorumlulukları yerine getirme duygusu yaşar. Aileye çocuklar da katılınca sevgi, şefkat ve fedakârlık değerleri gerçekliğe dönüşür ve sabit kişilik özellikleri haline gelir.

11- Eşlerin sevdiği, güvendiği, cesaret verdiği, birlikte gülüp beraber geliştiği ve kendisine yalnızca kendisine ait olduğunu bildiği birinin olmasının getirdiği güven duygusu evliliğin bir diğer faydasıdır.

AİLEDE MUTLULUĞU ENGELLEYEN HALLER

Eşler birbirlerine alayla takılmalar ve soğuk şakalar yapmak yerine, övgü ve nezakette cömert davranmalı; içten ve samimi olmalıdır.

Bir erkeğin iş hayatında başarılı olmasının, eşinin ona desteği ile yakından ilgisi bulunmaktadır. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" sözü bu manadadır. Evin hanımı, beyine karşı memnuniyetini belirtiyorsa erkeğe güven gelir. Erkek, kendince şöyle bir düşünceye inanacaktır: "Eğer beni beğeniyorsa, gerçekten iyi bir kişiyim."

Kadın, erkeğini takdir ediyor ve ona inanıyorsa, kocanın içi güven duygusuyla dolup taşar.

Ancak adam eve döndüğünde dırdır eden, sürekli şikâyetçi olan ve azarlayan bir eşle karşılaştığında bütün mücadele hevesi kaybolacaktır. Kadının eşinden duyduğu devamlı tatminsizlik adamı etkileyecek ve kendinden şüphelenmeye, güveni azalmaya başlayacaktır. Halbuki eşini yüceltici davranan kadın ona kendine güven duygusu aşılamakla kalmaz, aynı zamanda onun insanlara karşı nezaket dolu ve iyi geçimli olmasını sağlar. Daha düşünceli ve anlayışlı hale gelmesini teşvik etmiş olur.

Alaycılığın bünyesinde her zaman acımasız bir yan bulunur ve diğer insana kendisini küçülmüş hissettirmeyi hedefler. Hepimiz biliriz ki, insanlar yakın arkadaşları tarafından bile yapılsa şakalara maruz kalmaktan hoşlanmamaktadırlar.

Eşler birbirlerinde teşekkür edebilecekleri şeyler aramalıdırlar. Güzel sözler söylendiğinde, bu onları sizin için daha fazla şey yapmaya itecektir. Eleştiriler yapıcı olmalıdır. Kırıcı olmamalıdır. Eleştirirken sözlere dikkat edilmelidir. Hanım yemek yapmış ve tuzunu fazla kaçırmış olabilir. Yüz ekşitilerek "amma tuzlu" yerine, "Hanım, yaptığın yemek gerçekten çok güzel ve lezzetli. Ancak biraz tuzu fazla gibi geldi" demek çok yararlı olacaktır.

Veya erkeğin sinirli oluşunu şöyle söylemekte fayda vardır.

Emretme yerine istemelidir. "Şunu düzeltir misin?" demek, "bunu tekrar yap, olmamış" demekten daha etkilidir. Emredildiğinde karşıdakini köle rolüne koymuş ve kendisini onun efendisi gibi benimsemiş sayılır. Rica edildiğinde ise, karşısındakini işbirliği yapılan saygıdeğer kişi olarak kabul etmiştir.

Mutlulukla ekonomik gelir seviyesi arasında bağlantı sık tartışılan konudur. Para rahatlatır, ama mutlu etmez. Çünkü para ve zenginlik tıpkı sağlıklı olmak gibi çok çabuk alışılan bir durumdur.

Mutluluk istediğimizi elde etmek değil, elde ettiğimizde mutlu olabilmeyi öğrenebilmek yeteneğidir. Yoksa bugün insanlara pompalanan daha fazla para, daha çok cinsellik, daha çok yiyecek, daha fazla eğlence, daha çok mal istemek insanları doyumsuz ve aksine mutsuz yapar.

Çelişkili zannedilse de, başına büyük bir felâket veya kaza gelen insanlar bile mutlu olabilirler. Meselâ felç geçiren bir insanın hayatının geri kalan kısmını çok mutsuz geçirmesi gerekmez. Böyle bir olaydan bir süre sonra hastanın acısı, öfkesi ve çökkünlüğü yerini yavaş yavaş mutluluk duygularına bırakır. Ve onlar da kendilerini diğer insanlardan daha az mutlu hissetmezler. İnsanlardaki uyum psikolojisi ve kapasitesi bunu sağlayacaktır.