Malumunuz Türkiye Corana ile mücadele ederken bir yandan da yangılarla mücadelesi sürüyor.

Hal böyle devam ederken Türkiye’nin ekonomik kalkınma durumuna yönelik neler yapılmalı…

Her gün cepten yemek olmuyor.

Devle desteği ise nereye kadar…

Türkiye’nin yeni kalkınma modelinde Endüstriyel Ekonomi ana temamız olmalıdır. 

Özellikle pandemi sürecinde Çin ve uzak doğunun, Avrupa açısından riskli tedarik kaynağı olması gerçeğinden hareketle, Türkiye’yi başta Anadolu olmak üzere Avrupa’nın Üretim üssüne çevirecek politikalar üretebiliriz.

Yerli sermayenin kısıtlı imkanları büyük ölçekli yatırımlar için mümkün olmayabilir.

Bu sebeple, yabancı endüstriyel yatırımcıları Türkiye’ye çekmenin yöntemlerine çalışmalıyız.

Devlet destekli yatırım projeleri bu kilidi açacaktır.

Uzmanların öngörülerine göre, Pandemi sürecinin 1-1,5 yıl gibi sonra erdiğinde, yaşamın normalleşmesi uzak doğuyu eski gücüne tekrar kavuşturacak, yani dünya ticaretinde hakim Endüstriyel Yetenekler eski güçlerine dönecektir. Bu dönüş sürecinde; Türkiye elini hızlı tutarsa, akıllı bir yatırım teşvik sistemi kurabilirse Çinden korkan ve ürken Avrupa’nın alternatif yatırım üssü olabilir.

Avrupa’nın üretim yatırımı sermayesi Türkiye ye akabilir.

Neticede günü kurtaran hazine kaynakları aktarımları yerine Endüstriyel yatırımcıları Ülkemize çekmek tek çıkış yolumuz…

Ulusal Politikalarımız, çok uluslu yatırımcılara Türkiye’nin üretim yeteneklerini ve teşviklerini pazarlama üzerine konumlanmalıdır.

Kısacası, Endüstriyel Ekonomi bu süreçte tek çıkış yolumuzdur. 

Teknik tabanlı STK’larımız bu programa odaklanmalı diye tavsiyelerimi paylaşmak isterim.

Tarımda gerileme yaşadığımız doğrudur.

Orman Yangınları ise maalesef canımız yandığını da hatırlatmak isterim.

780 bin km2’lik ülke yüz ölçümümüzün sadece %26’sı orman % 6’ sının ise kullanılmayan verimsiz yerler(sarp kayalık bataklık vb) olduğu düşünülürse geriye kalan % 68’lik bir alan tarım alanı ve meralardan oluşmaktadır.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde ders kitaplarında en çok tekrar edilen cümle ise “dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden birisiyiz” idi.

Diğer 6 ülke hangisidir diye pekte merak etmedik; kendi potansiyelimizin gururunu yaşadık hep. İçinde bulunduğumuz yıllarda tarım ürünlerindeki fiyat istikrarsızlığı ve hormonlu ürünlerin sağlığımızı tehdit etmesi gündemin en çok konuşulan başlıklarından birisi oldu.  E

vet herkesin bildiği ve gözlemlediği hususlardan birisidir ki son yıllarda tarımla ilgili bir şeyler ters gidiyor.

1950 yılında başlayan ve 1980 yılından sonra hız kazanan köyden kente göçün sonucunda köylerde tarım arazileri boş kaldı.

Çünkü daha çok insan gücüne dayanan tarım faaliyetlerinde genç nüfus köyleri terk etmiş...

Makineli tarım yapılabilecek arazilere de verim azlığı, pazarlama sıkıntısı gibi pek çok nedenden dolayıdır ki binlerce hektarlık alanlar boş ve ekim yapılmamaktadır.

Devlet tarafından boş tarlaların yeniden tarıma kazandırılması için dönüm başına verilen destekleme teşviki ise çoğu bölgede istismar edildi.

(ekim yapmadan sadece tarlayı sürüp teşvikten yararlanma gibi).

Bu tür milli yatırımlar ve ekonomik düzenimizin allak bullak olması da Tarım’daki verimsizliği gözler önüne sergiliyor.

Sebebi ise Tarım yapan Köylü kalmadı, Modern tarım ise yerinde sayıyor.

Bilmem anlatabildim mi?