MİTHAT CEMAL KUNTAY

Edebiyatımızın eşsiz abidelerinin zirvesine ismini kazıyarak yazdıran vatansever hukukçu şair ve yazarlarından biri de Mithat Cemal KUNTAY’dır. Arif Nihat ASYA ile karıştırılmasının sebebi de burada yatmaktadır yani ayrıntı vatan ve bayrak sevgisinde gizlidir. Meşhur bildiğimiz ve dilimizden hiç eksik etmediğimiz bu mısra aslında Mithat Cemal KUNTAY’a aittir: “ Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır(On Beş Yılı Karşılarken).” 1885 yılında ilim ve kültür merkezi olan iki kıtayı birbirine bağlayan Şehr-i İstanbul’da gözlerini dünyaya açmıştır. İyi bir eğitim alan Mithat Cemal KUNTAY, edebiyata Namık KEMAL’in “CEZMİ” adlı edebiyatımızın ilk tarih romanıyla merhaba der. Böylelikle daha küçük yaşlarda vatan ve bayrak sevgisiyle tanışarak büyür.

Düşmez yere haşa o bizim bayrağımızdır.

Bir fecr olarak doğmadadır her dağımızdan.

Ay-yıldız… O mazideki süstür, emin ol.

Atide güneşler doğacak bayrağımızdan.

Mithat Cemal KUNTAY edebiyat yaşamına yayımlanan ilk şiiri “Çırçır Suyu” başlığını taşıyan şiirle giriş yapar. Adını da Sırat-ı Müstakim (Bu arada Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY ile tanışır) dergisi ve Tercüman-ı Hakikat gazetesinde duyurur. Tek şiir kitabı olan ve toplamda seksen iki şiirden oluşan eser “Türkün Şehnamesi” adını taşır. Şiirlerinde ağır bir dili ve aruzu tercih eden şairimiz zamanla dilde sadeleşme yoluna giderek vatan ve millet sevgisi temalı epik, lirik ve hiciv dediğimiz yergi şiirler yazar. Hiçbir edebi akıma mensup olmayan şairimiz, Çınaraltı dergisinde 1943-44’te yayımlanan son dönem şiirlerinde Yahya Kemal BEYATLI’dan da etkilendiği görülmektedir.

Koştum duaların çiniler ilkbaharına,

Daldım hayal olup ta sütunlar diyarına.

Lakin o kanlı nokta nedir, aklım almadı,

Mabedde dalgalanmada bir katilin adı.

Her neyse… Mavisin o kadar mavisin ki sen,

En ince ruha gökyüzüyüm dersin istesen!

Masmavi güllerin kokusuz gölgesizse de,

Mermerlerin kımıldamayan bir denizse de

Taştan sütunlarında uğuldar satır satır

Bambaşka bir lisan ki, Süleyman’ı anlatır.

Üç İstanbul adlı ilk ve son romanı en önemli eseri olup II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının İstanbul’unu anlatıp kendi hayatını yansıtır. Ayrıca roman 1983 yılında TRT tarafından dizi olarak çekilir. Şiir ve romanın yanı sıra Oyun (Kemal ve Yirmi Sekiz Kanun-i Evvel), Biyografi – Monografi (Mehmet Akif, İstiklal Şairi Mehmet Akif, Namık Kemal: Devrin Olayları ve İnsanları Arasında, İlkler ve Ötekiler, Sarıklı

İhtilalci Ali Suavi, Mehmet Akif: Hayatı, Sanatı, Şiirleri, Seciyesi ve Seçme Şiirleri), Antoloji (Nefaisi Edebiye), İnceleme ve Araştırma (Hitabet ve Münazara Dersleri, İftira-yı Taassub, Hitabet Dersleri ve Edebiyat Defteri) Basılmamış çalışması (Tevfik Fikret) gibi çeşitli alanlarda yapıtları vardır.

30 Mart 1956 yılında ilimlerin merkezi olan İstanbul’da gözlerini kapayarak fani dünyadan ebedi dünyaya göç eder. Geride bırakmış olduğu birbirinden değerli yapıtlarıyla gelecek nesillere ışık olur bir lamba gibi. Özellikle de yazdığı şiirleriyle Türk edebiyatının en tanınmış hamaset şairlerinden biri olarak edebiyat sahnesindeki yerini alır.

Üç yüz sene evvel yanılıp esnemesiyle/ Üç asrı uyutmuştu deden kendi sesiyle/ Dünya uyanıkken uyuyan gözdeki perde/ Korkunç oluyor üç denizin aktığı yerde/ Yüksel de ışıklar uçuşan memleketinden/ Sök at o siyah uykuyu ruhundan etinden/ Artık güpegündüz uyuyan hastaya hak yok/ Yurdun güneşin doğduğu yerdir, uyumak yok!