Dost kelimesi, doğruluktan gelse gerek! Önemsiyorum onların sözlerini. Ama bu devirde dost bulmak zor! Tabi ki bulduğun zamanda kıymetini bilmek gerekiyor…

İnsanın en büyük dostu şüphesiz Cenab-ı Allah’tır(cc), Bu nedenle Rab’bimiz biz insanları doğruya yönlendirmek için kitaplar ve peygamberler göndermiş. İyiliği emretmiş, kötülükten kaçınmamızı tavsiye etmiş, etmemizi de zorunlu kılmış…

Üç kitabını da okudum(İncin ve Tevrat’taki uydurulmuş kısımlar hariç) bizlere doğru bakış açısı kazandırıyor. Zaten Kur’an da doğru yol anlamına, insanlara iyiği emreder, kötülükten uzak durmalarını ister.

Neyse, sonra en büyük dostlar da Allah dostlarıdır. Onlar da insanı hep iyiye, güzele, doğruya yönlendirirler.

Allah(cc) dostları dedimse, sadece evliya ve alimleri kastetmiyorum, eşiniz, arkadaşınız, evladınızda size dost olabilir ya da düşman!

Ama bilmemiz gereken şey;  dostlar doğru söylerler, acı da olsu. Zaten doğruyu söylemeyen de dost olmaz, baban da olsa! İşte böyle bir dostumun, yazısının girişiyle başlamak istiyorum.

Ahmet Doğan İlbey: “Ölümle aranız nasıl?” başlıklı yazısına başlarken: “Müslüman olmanın altı şartını zikrettiğimiz Âmentü duasında “Vel ba’sü ba’del mevti hakkun…” (öldükten sonra dirilmeye inanıyorum) deyip de ölümden korkmak, ölüm bana geç gelse demek, küçüklüktür. Ölüm tefekkürü yaptıran dostlara ihtiyacımız var. Efendimiz s.a.v., “Ölümü çok hatırlayın” buyuruyor. Ölümü çok hatırlayanın kalbi yumuşarmış…” Evet, bizlere düşen her türlü tedbiri aldıktan sonra, takdiri Allah’a bırakmak olmalıdır, diyor...” Eyvallah

KORKMAK NEYİ HALLEDER

İnsan, daha doğrusu inancı zayıf insan ölümden korkar, ona göre ölüm yok oluştur, bir sonraki hayat da yoktur!(Haşa)

Müslümana göre ise ölüm hiçlik ve yokluk değil, bir diğer hayatın başlangıcıdır. Ahiret kapısının açılmasıdır.

Hatta Mevlana gibi Allah dostları ölümü, düğün günleri olarak değerlendirmişler. Öyle ya insan öldüğünde Rab’bine varacaktır. Madem ölüm ile birlikte Rab’bimiz ile buluşacağız o halde korkmak yerine sevinmek gerek.

Tabi bizim gibi zayıf insanlar, günah çukuru çevresinde gezinip dururkan korkuyor! Ya affedilmez isem? Sorusunu soruyar kendi kendine. Günahkar olan böyle derken, diğeri hiç inanmıyor!

Oysa, şu günlerde ağaçlar, çiçekler, otlar ile konuşsa, kainat kitabını dikkatlice okusa, dirilişin resmini net olarak görecek!

Ne söylemiş N.Fazıl: “Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

“Hayatta her şey belirsiz, kesin olan mukadder bir şekilde kesin olan tek şey var: Ölüm.(Alexis Carrel)

Evet bir sözde benden: “ Herşey boş, herşey yalan. Bir gerçek var Yaratan(cc)”

O halde virüs nedeni ile ölümden korkmaya gerek yok. Tedbiri al, davetini bekle.

Bunun için de ölmeden ölmek gerek diyor büyüklerimiz. Ama ölümü de istemek doğru değil. Çünkü, yaşarken insan ancak ahiretini kazanabiliyor.

Beyazıt-ı Bestami buyurmuş; “ Kalbin her sesi, ölümün ayak sesidir.” O halde, Müslümün her an ölecekmiş gibi yaşamalı. Hiç ölmeyecekmiş gibi de dünyası için yaşamalıdır.

Sonra yaşamanın şekli de önemli, yaşamak sadece yemek-içmek de değildir. Yaşamak, aynı zamanda yaşatmaktır.

Allah’ın rızasını kazanmaktır değil mi?

Gelin birbirimize dost olalım, her gün yaşamanın ve ölümün güzelliklerini birbirimize hatırlatalım…

Sonra öldükten sonra dirilmek, seni yaratana, peygamberine, senden önce göç etmiş sevdiklerine kavuşmak var işin sonunda. Ve ölümü arayıp da bulamayanların da olduğunu unutulmamalı!

Netice itibarıyla dünya bir gölgelik ve inanın herşey boş ve yalan, bir gerçek var Hay olan…

Kalın sağlıcakla.