Yazarlar, Yazılar, Yankılar

Başlamışken ilk sayıdaki diğer yazar ve yazıları da sıralayıp ilk yankılarına da dokunalım:                                                                                                                                                                                  

Sırayla Mustafa Kök’den “Osmanlıyı Doğru Anlamak Meselesi” başlıklı makale, Aysen akdemir’den “Hasret Kaldık Bayramlara” başlıklı şiir, Arif Eren’den “Yaralar Sevgiyle Sarılmalı” başlıklı şiir, Sait Yaylalı’dan (B. Karakoç müstearı) “Sanat ve Edebiyat Ödülleri Ya da Gazoz Şişesi Kapaklarından Boyalı Madalyalar Üstüne” başlıklı eleştiri, Fâzıl Tiyekli’den “Kur’an Ahlâkı” başlıklı makale, Hasan Lâtif Sarıyüce’den “İlkler” başlıklı şiir, Ali Yurtgezen’den “Günümüz Mizahı Yahut Basınımızda Arabesk” başlıklı makale, Bahaettin Karakoç’tan “Konuşan Parmak İzleri” başlıklı şiir ve üstünde A. İhsan Aslantürk’ten bir desen, Ahmet Doğan’dan “Türk Fikir Hayatının Farklı Çizgileri ve Aydınların Durumu” başlıklı makale, Şükrü Karaca’dan “Ömrüm Oldukça” başlıklı şiir ve üstünde yine Aslantürk’ün bir deseni, Arif Eren’den “Derin Yara” başlıklı hikâye tahlili, Seyit Ahmet Kutuzman’dan “İki Mevsim Arası” ve Kul Hamit’den, “Dağlar” başlıklı üst üste şiirler, H. Ali Uyduran (sonra Özturan)’dan “Kan Dâvası” başlıklı hikâye, Çiğdem Artar’dan “Zamansız” başlıklı şiir ve üstünde Oğuz Karakoç’tan bir desen,   Yusuf Mardin’den “Meltemle Rüzgâr” başlıklı şiir ve üstünde bir desen, nihayet “Genç Kelemler” sayfasında İlkay Ergenoğlu’dan “Zafer Hayatın Kendisidir” başlıklı bir deneme… Ön kapağın iç sayfası üst kısmında Ankara ağırlıklı “Kültür ve Sanat Haberleri”, en altta Derginin künyesi. İç ve kapak baskıları, Ankara matbaaları.

Arka kapak iç ve dışta birer reklâm (son sayfada da iki reklâm mevcut) hepsi Maraş menşeli. Yazı, şiir ve diğer ürünlerin nerdeyse yüzde sekseni Maraş menşeli, diğerleri ise hemen hepsi B. Karakoç’un adı sayesinde kotarılmış Maraş dışından edebî ürünler… Derginin çıkışı sade bizler arasında değil, bütün Maraş okumuşları arasında heyecan yarattı. Dışarıdaki edebî çevrelerde de hayli ilgiyle karşılandı. Dergilerden başka gazetelerin edebiyat sayfaları da övgüyle bahsettiler. Taşrada böylesi nitelikli bir Edebiyat ağırlıklı derginin yayımlanmasının başarısına işaret ettiler. Bizim yayın kurulumuzdan olup da dışarılarda yazar-şair olarak tanınan Bahaeddin Bey ile Arif Eren’den başaksı yoktu. Geri kalan bizim takımın hemen hepsi aslında bal gibi “amatör” sayılırdık. Şahsen benim ve sanırım Fazıl Tiyekli’nin - hayli yazıp çizdiklerimiz olsa da - ciddî nitelikli ilk yazılarımız, Dolunay’da çıkmıştı, oysa yaşımız kırka merdiven dayamıştı (yani hayli gecikmeli yazı adamları olacaktık – olabilirsek tabii, nitekim olamadık.) Buna rağmen, o zamanlar profesyonel yazarlığını genç yaşta ispat etmiş ve Tercüman gazetesinin  Kültür-Sanat sayfasını yöneten Beşir Ayvazoğlu’nun Dergimizi hayli öven yazısında biz “amatörler”e de yer vermesi, hepimizi adamakıllı umutlandırmıştı. Özetle şöyle diyordu B Ayvazoğlu, “Anadolu Dergileri” başlıklı yazısında: “Daha kapağından Karakoç’un titizliği fark ediliyor. (…) Her Anadolu şehri, ayrı bir kültür merkezi olma kapasitesini taşıyor. Esasen kültürü yaygınlaştırmanın başka bir yolu da yok. Dolunay’da – kılıcı biraz keskin görünmekle beraber – biz bu samimiyeti ve hassasiyeti bulduk. “Özenti Değil Özden” başlıklı ilk yazıda, Dolunay’ın misyonu şöyle açıklanıyor: Türk-İslâm boyutlu sanat, edebiyat ve kültür serenine asılan bir inanç bayrağı.” Mustafa Kök’ün “Osmanlıyı Doğru Anlamak” adlı yazısı, ölçüleri teşekkül etmiş bir kafanın ürünü. Osmanlı’nın çok zaman yanlış anlaşıldığını örneklerle açıklayan Mustafa Kök, “geleceğimizin sırrı geçmişimizdeyse Osmanlıyı doğru anlamak gerek” diyor. Said Yaylalı imzalı yazı ile “Günümüz Mizahı ya da Basınımızda Arabesk” yazıları da dikkate değer.” (Yukarıda belirtmiştik, Yaylalı adı Karakoç’un müstearıydı, diğer andığı yazı da Ali Yurtgezen’e ait olanı.) Sonrasında Ayvazoğlu, Dolunay’ın bu ilk sayısındaki diğer şair ve yazarların adlarını sıralıyordu. (Tercüman, 12 Ocak 1986, s.12). B. Ayvazoğlu’ndan ibaret değil, hemen Ocak ayıdan başlayarak devam eden bir Dolunay ilgisi hep olageldi. Şair O. Olcay Yazıcı, Türkiye gazetesi Kültür-Sanat, keza Serdar Yakar Millî Gazete Kültür ve Sanat sayfalarında, Erguvan, Türk Edebiyatı, İlim ve Sanat, Boğaziçi ve Güneysu dergileri, kültür-sanat haberlerinde sitayişle bahsettiler. Serdar Yakar, “Dolunay, bir taşara dergisi olmasına rağmen büyük şehirlerde yayımlanan birçok dergiye taş çıkartacak bir dergi. Ciddî bir çalışmanın ürünü” diyordu. (Yakar, Dolunay Esintisi ve B. Karakoç,  K. Maraş 2015, s.30.) Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat S. Halman, Karakoç’a Amerika’dan yazdığı mektupta “Dolunay’ı ve sizi heyecanla kutlarım. İçindeki yazılar ve şiirlerle, görünüşüyle enfes bir dergi. Eminim, Dolunay Türk düşünce ve edebiyat âlemine,  önemli katkılarda bulunacak” diyordu. (Dolunay, B. Karakoç, “Hedefe Doğru”, S. 4, s.3.) Ayrıca o zamanın meşhur kadın romancıları Emine Işınsu ile Sevinç Çokum’un Dolunay ile yakından ilgilenmeleri, özellikle Işınsu’nun yazdığı uzun mektubu hepimiz için moral kaynağı olmuştu. Işınsu, “Karakoç ağam” diye hitap ettiği Bahaeddin beye – Töre’den kaynaklı tecrübesiyle ve eğlenceli bir üslupla  - hem matbaa-hurufat ve kâğıt derdinden para denkleştirmesine, tembel, kaprisli yazarlardan yazı beklentilerine, hele hele “okuyucu denen”, “yedi başlı, yedi başında yetmiş iki ağızlı, yetmiş iki ağzında yüz yetmiş iki dilli “velînimet”e kadar akla gelen-gelmeyen zorluklarını hatırlatıyor, hem de “ ‘yepyeni, güpgüzel dergi’ çıkarmanın tadına doyulmaz zevki”ni anarak “Hoş Geldin Dolunay” diyordu. (E. Işınsu, Dolunay, S. 5, s. 5.vd.)-Devam edecek-