Merhaba değerli dostlar.

Bayram öncesi gazetede bayram tebrikleri nedeniyle yazılarımıza bir hafta ara vermiş olduk. Kaldığımız yerden devam edelim.

Son yazımızda yüz yıl önce kesilen DİRİLİŞ çınarının köklerine yeniden cansuyu vermenin zamanı gelmiştir demiştik. Kimin kestiği ya da niçin kesildiği elbette önemli ancak daha da önemlisi kesilen çınarın bu topraklarda yeniden yeşermek için beklediğini bilmek bizce daha önemli.

Yüz yıla yaklaşan yeni devletimizin siyasi figürlerine göz attığımızda iki farklı bakış açısına sahip lider tipiyle karşılaşıyoruz.

Birinci grupta Atatürk, Erbakan ve Türkeş’i görüyoruz. İdeolojik yaklaşım temelli, birazda pragmatist.

Diğer grupta ise tamamen pragmatist liderler var. Menderes, Demirel, Özal ve son olarak ta Erdoğan.

Gelin bu liderlerin  amaçları ve başardıklarına yakından bakalım.

Birinci gruptaki liderleri de ikiye ayırmak gerekiyor. Atatürk önce her gruptan insanın desteği ile yeni bir devlet kurdu, çok geçmeden kendisi ve birkaç yakın çalışma arkadaşı tarafından tanzim edilen yeni bir ideolojiyi hayata geçirdi.

Bin yıldır bu topraklarda İslam’ın sancaktarlığını yapan bir toplumu 15 yıl gibi kısa bir zaman diliminde laik ve seküler bir toplum haline getirme konusunda çok önemli mesafe aldı.Ülkede ve dünyada nice değişimler yaşanmasına rağmen Atatürkçü ideoloji karşıtı olduğunu söyleyenler bile bazen bilerek ya da bilmeyerek bu ideolojinin günümüzde bile hala çok güçlü şekilde varlığını sürdürmesine katkıda bulundu.

Gelelim Erbakan ve Türkeş’e. Erbakan’ın Milli Görüşü, Türkeş’in Ülkücü Hareketi arkasında devlet desteği olmadan, aksine her türlü engellemelere karşı 70 li yıllardan 2000 li yılların başına kadar geçen sürede önemli mesafeler aldı.

Ancak hiçbir zaman Atatürkçülük gibi yaşam biçimi haline gelemediler. Atatürkçülük Atatürk’ün ölümünden sonra da ideolojik olarak toplumsal yaşamda ki güçlü konumunu sürdürürken, Erbakan ve Türkeş’in vefatları sonucu ortaya koydukları ideolojik yaklaşım iktidar olmanın getirdiği menfaat ilişkileri sonucu zaafa uğradı.

Gelelim pragmatist yani faydacı anlayışın temsilcileri olan liderlere.

Menderes, Demirel, Özal ve son olarak ta Milli görüş gömleğini çıkararak 18 yıldır iktidarda olan Erdoğan.

Türk töresinde toy ve av gibi iki önemli kavram vardır. Toy: Gücü yani yönetmeyi av ise günlük geçimi, ticareti, refahı vs. temsil eder. Atatürkçü ideoloji devlette öyle güç elde etti ki yetmiş yıldır sağ iktidarlara rağmen devlette ister derinde ister görünürde ki gücünü hiç kaybetmedi. Bu gücü sayesinde ilk icraatını da bundan iki gün önce yıl dönümü olan 1960 darbesi ile Menderes ve arkadaşlarını idam sehpasına göndererek gösterdi.

Yetmişlerin sonunda Atatürkçü ideoloji için en önemli tehdit olarak görülen  Milli görüş ve ülkücü hareketin önü  Atatürkçü ideolojinin yılmaz savunucusu olan askerler tarafından 1980 yılında geçekleşen darbe ile kesildi.

1983 yılı Kasım’ın da Milli Görüş hareketi içerisinden çıkmış, ancak bu görüşle iktidar olamayacağı söylenen Özal pragmatist yaklaşımın son perdesi olan neoliberal yaklaşımı benimseyerek iktidarını sürdürmek istedi. Bu yolun doğru olmadığını anladığında ise artık her şey için çok geçti.

Her türlü zorluğa rağmen 1996 yılında başbakan olan Erbakan’a Atatürkçü elitler ancak bir yıl tahammül edebildiler.

Rahmetli Erbakan’ın ve Türkeş’in bizce en önemli hataları belli bir yaşa geldikten sonra bu ülke için önemli fikri altyapısı olan davalarını sürdürecek, hatta bu davayı daha da büyütecek birilerine elleriyle teslim etmemeleri oldu.

Son olarak ise yine milli görüş içerinde yetişmiş olup, 2000 li yılların başı itibarıyla iktidar yolu açılan Erdoğan’ın tıpkı Özal gibi Milli Görüş fikrini terk ederek devlette güç sahibi olanlarla kah kavga ederek kah barışarak neoliberal ekonomik sistemi benimseyip emperyalist dünyanın dümen suyuna takılmak oldu. Bu günlükte bu kadar. Buradan devam edeceğiz inşallah. Daha güzel bayramlarda görüşmek dileğiyle

Haftaya görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.