Üniversitelerin yapılandırılması ile ilgili üçüncü yazıyı kaleme alıyorum. Hatırlarsanız ilk yazımızda üniversite gençliğinin iyi eğitim alması gerektiğini, çoklukla(sayısal) değil, kaliteli eğitim vermemiz gerektiğini vurgulamış, ikinci yazıda ise neler yapılması gerektiğini yine akademik çevrelerin önerilerini sizlere aktarmıştık.

Bugün çağdaş üniversitelerin özelliklerini yazacağız, bir yönü ile hem çağı hem de geleceğin dünyasının hesaplarını yapan şu şeytanilere karşı rahmanilerin de bilimsel ve teknolojik gücü kullanırken iyiliği yaygınlaştırması gerektiğini hatırlatacağız. Anadolu Vakfı tarafından “Türkiye’de yükseköğretim ve bilgi üretimi(önerileri)raporunun komisyon başkanlığını da yapan Prof. Dr. Cafer Marangoz, Prof. Muhlis Özkan ve Prof. Halis Ölmez, çağdaş üniversitenin özelliklerini şöyle tanımlamışlar: “Çağdaş üniversite statik değil dinamik bir yapıya sahiptir. Bilim teknik ilerledikçe, sosyal ve fiziki çevre değiştikçe üniversitenin yapısı da değişmektedir. Önemli olan değişimi ve eğilimleri yakından izlemek, anlamak ve zamanında uyum sağlamaktadır.

Çağdaş üniversite eleştirel düşüncenin geliştiği, serbestçe tartışıldığı ve sorgulandığı kültür ortamıdır. Çağdaş bir üniversite, mensuplarına okuma araştırma bilgiye ulaşma düşünme soru sorma tartışma ve eleştirme imkânı sağlamalıdır. (Benim yavruya sordum, hocalarınız size böyle bir fırsat verirler mi? Net cevap, birkaçı hariç, çoğu sunumunu yapar, çeker gider!!!)

AHLAK YOKSA EĞİTİM YOKTUR

Rapordan devam ediyorum: “Onların entelektüel sosyal ve ahlaki bakımdan gelişmesini temin eder. Üniversite mensubu sadece başkalarını değil, kendisini de eleştirebilmelidir. Üniversite her sorunun cesaretle sorulduğu ve her cevabını korkusuzca verildiği bir bilim kenti olmalıdır. Ferdin hem kendi hem de çevresini tanıması bilmesi ve geliştirilmesi böyle bir ortamın varlığına bağlıdır. Eğitimin temel amacı değişme ve gelişmeyi sağlamak; ırk din inanç düşünce kültür dil ve milliyet farklılığına karşı hoşgörülü olmayı kazandırmaktır. Yükseköğretim sadece ferdin ekonomik ve sosyal statüsünü artırması sebebiyle değil; ondan daha önemli olarak ferde bilge insan olmanın önemini öğrettiği ve başarılarda liyakatın esas olduğu fikrini benimsettiği ölçüde çekici olmalıdır.

(Şu cümleye dikkat buyurun.) Bir ülkede refah sadece ekonomik gelişmeyi sağlamak değildir. Toplumun yüksek değerlerinin yüceltilmesinde haksızlık ve yolsuzlukların azaltılmasında temiz sağlıklı ve huzurlu bir toplumun oluşturulmasında üniversiteye önemli görevler düşmektedir. Üniversite, öğrencilerine ve öğretim elemanlarına yarışma kültürünün yanında işbirliği ruhunu da kazandırmalıdır. Sadece yarışma kültürüyle yetişen bireylerin oluşturulduğu toplumda refah yaygınlaşamaz. Üniversitenin milli kültürün araştırılması geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gibi bir görevi de vardır. Buna ilave olarak üniversite evrensel değerlere sahip çıkmalı ve bütün insanlığın kültür mirasını tanıyıp korumalıdır…”

Toparlayacak olursak; Yukarıda ki açıklama üniversitenin beş önemli görevi olduğunu göstermektedir. Bunların eğitim-öğretim, araştırma üretilen bilginin yaygınlaşmasını sağlamak, bilgi transferini gerçekleştirmek, yakın ve uzak çevreye, yani tüm topluma, hatta tüm evrene hizmet etmektedir.

Benim gördüğüm şu ki çoğu üniversite sadece öğretim yapıyor, Doç. Dr. Kurtoğlu bir tv konuşmasında arkadaşımın kızının genetik bilimler eğitimi aldığını ancak mezun olana kadar bir gün bile laboratuvara girmediğini söyledi. Keza ben çocuklarımdan biliyorum, teorik bilgi veriliyor, pratik yok denecek kadar az!  Sadece son sınıflarda 40 günlük bir staj var o kadar.

Şunu söylemek istiyorum, eğitimsiz bir toplum nitelikli insan yetiştiremez, gençlere hem kendi alanlarında iyi meslek sahibi olabilmek ve birde adam gibi adam olmaları için değerler eğitimi yani güzel ahlak verilmeli ve istenmelidir. Yaşanmamış bir din din olamaz. Çünkü Efendimiz(sav) din muameledir buyuruyor.

Araştırmalarıma devam ediyorum, ara ara bu konuda yazmaya devam edeceğim, KSÜ’lü hocalarımızla özellikle Sayın Rektörümüz Can ile bu konuları konuşmak isterdim. Onun da benim gibi düşündüğünü tahmin edebiliyorum. Ancak değişime kapalı bir sistem ile bir yere varamayacağımız da kesin.

Kalın sağlıcakla.