Merhaba değerli dostlar.

Her açıdan yine çok hareketli zamanlardan geçiyoruz. Hayatımızda hiç dur durak bilmeden oradan oraya savruluyoruz.

Aslında bu kadar telaşa hiç gerek yok. Nasıl olsa birgün herkes ecelin oltasına takılacak.

Kendi halimize bıraksalar belki daha bir aklı selim davranacağız lakin hiç bırakırlar mı?

 Demokrasi denen bir tiyatro oynanıyor özellikle İslam coğrafyasında.

Bakın bu işin piri olan Platon demokrasi için neler söylüyor.” Yönetim zenginlere geçicince ve yoksullar yönetime katılmadığında oligarşi olur. Tek geçer akçe zenginlik olunca çeşitli sınıflarda düzensizlik ve kargaşa olur; her şey birbirine karışır ve hoşnut olmayanların baskısı iyice artınca demokrasi gelir ve zenginleri saf dışı eder”

Neymiş efendim demokrasi gelince zenginler saf dışı olurmuş.

Şu an bizim ülkemizde demokrasi var ve zenginler saf dışı değil mi değerli dostlar.

Yine platon der ki” Siyaset uzmanlık işidir, ve bu iş için eğitilmiş insanlar eliyle yapılmalıdır”.

Eller gider Mersin’e, biz gideriz tersine.

Bizim en büyük handikapımız kendi içimizde bir güzel savaşamadık. ( Kastım ülke olarak değil, tüm İslam coğrafyası)  Bakın eller nasıl yaptı.

19. yüz yılın ortalarında Amerika kuzeyliler ve güneyliler diye uzun zaman savaştılar. Bilenler bilir, televizyonun ilk yıllarında kuzeyli, güneyli savaşlarını içeren bir çok film izlemişlerdir. Sonunda elli eyaletten oluşan ABD meydana geldi.

Avrupa kıtası ise yüz yıl süren savaşlar yaptı. Birinci ve ikinci dünya savaşları sonrası anladılar ki demokrasi denen şey ayrıktan değil, birlikten geçiyor. Böylece Avrupa Birliğini kurdular.

Peki bu demokratlar bizim de içinde olduğumuz İslam coğrafyasında ne yaptılar. Her ulus kendi devletini kurmalı söylemi ile bir sürü kıytırık devlet icat ettiler.

Bu da kesmedi onları; SSCB (Sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği) yi de dağıttılar. Sırf kendi karşılarında hiçbir birlik kalmasın diye.

Bugün İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi planının arka planında çok uzun yıllar önce kurgulanmış bir oyun olduğunu herhalde artık görebiliyoruz.

Sadece ülkeler bazında bölmekle yetinmediler. Çok partili hayat dedikleri böl ve yönet planının cici versiyonu ile ülke insanımızı karpuz gibi ortadan ikiye böldüler.

Ne hazindir ki dış politikada bile aynı ortak payda da buluşamıyoruz. Tabii bu kısa bir zaman diliminde başarılan bir husus değil.

Cumhuriyetimizle birlikte şehirlerimiz gelişirken her şehre bir genelevi, her sokak başına bir meyhane ve kadınlı erkekli eğlence mekanları olan  pavyonlar yeni tip insan modelinin oluşması için en önemli araçlar oldular.

Bu ülkede yeteri kadar insanı kendi benliğinden uzaklaştırmak ve bu topraklar için omuz omuza şahadete koşanların torunlarını her alanda iki karşıt blok şekline getirebilmişlerdir sonunda.

2023 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden kimler ne planlar yapıyordur Allah bilir. Mevcut siyasal düşüncenin seçimi kaybetmesi halinde ülkemizde nasıl bir eksen kamasının yaşanabileceğini azıcık aklı olan her sıradan vatandaş görebiliyordur sanırım. Bu sözlerimden mevcut iktidarın devamından yanaymış gibi bir algı oluşmasın. Söylemek istediğim; Ne Amerika da ne de Avrupa ülkelerinde bir seçim sonucu ülkenin tüm politikaları tam tersine değişmez.

Yani değerli dostlar oralarda gelenle giden arasında küçük nüanslar vardır,  bizdeki gibi her şey ters yüz olmaz, hatta devri sabık yaratma gibi söylemler hiç olmaz.

Öncelikle bu topraklarda sonra tüm İslam coğrafyasında yegâne çözüm birliğe giden yolun taşlarını yavaş yavaş da olsa sağlam bir şekilde döşemekten geçiyor.

Nasıl mı? Elalem nasıl bulduysa bu yolu bizde bir zahmet kafa yorup bir yol bulmalıyız.

Binlerce yıl ötelerden Confüçyus’un bir sözü ile bugünkü sohbeti noktalayalım.

“Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil”

Sağlıcakla kalın.