Merhaba değerli dostlar.

Bir haftalık aradan sonra tekrar birlikteyiz.

Paldır küldür bir şekilde yaşayıp giderken aniden girdi hayatımıza. Hâlbuki ne de güzel yaşayıp gidiyorduk.

Çin’den yayılan bir virüs her şeyin içine etti adeta. Tüm dünya ile birlikte bizde tedbirler almakta gecikmedik. Lakin ne tedbir aldıysak çokta işe yaramış görünmüyor

İzole hayat kavramını pek güzel benimsedik. Önce uluslararası geliş gidişler sınırlandırıldı, daha sonra ülke içi seyahatlere sınırlamalar geldi.

Mart ayı başı itibarıyla da sokağa çıkmama, maske zorunluluğu, sosyal mesafe gibi kavramlarla tanıştık.

Televizyon ana haber ya da açık oturumlarının neredeyse tek konusu Covid-19 oldu. Test sayısı, yeni vaka sayısı, ölen sayısı ve iyileşen sayısı gibi değerler her gün güncellendi.

Günün her saatinde ise bıkıp usanmadan, insanlar üzerindeki olumsuz etkileri hiç hesap edilmeden, toplumda başka hiç hasta ya da hastalık yok gibi, varsa yoksa Covid-19 haberleri.

Önce okullar kapatıldı. Sadece bu bile bir çok insanın hayatını olumsuz olarak etkiledi. Okul servisleri, işsiz kaldı. Okul kantinleri kapandı, kantin işletenler ve çalışanları issiz kaldı. Okul çevresinde öğrencilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılayan farklı iş kollarındaki bir çok esnaf para kazanamaz oldu .Dükkanlar boşalmaya başlayınca dükkan sahipleri gelir kaybı yaşadı. Tüketimin azalması nedeniyle üretim de de daralma meydana geldi. Bir çok işyeri yarı zamanlı çalışmaya geçmek zorunda kaldı.

Toplu taşım araçları hem reel olarak müşteri kaybına hem de kısıtlamalar nedeniyle daha az yolcu taşımak zorunda kalınca kar edemez hale geldiler.

Üniversiteler kapandı. Yurtlar boşaldı. Özel yurt sahipleri , üniversite gençliği için açılmış kafeler, lokantalar, vs bir anda sinek avlar hale geldi. Yeni öğretim yılında da muhtemelen yüksek öğretim online eğitim verecek gibi duruyor. Üniversiteyi yeni kazananlar kayıtlarını yaptırdı ancak nerede o eski heyecanlar. Muhtemelen evinde bilgisayarının başında eğitimini sürdürmek zorunda. Halbuki ne hayalleri vardır gençlerin.

Konunun sadece öğrenenle alakalı boyutu yok. Daha önemlisi öğretenle olan alakası daha önemli gibi görünüyor. Çocukların ve gençlerin virüsle alakalı kaygısının yanında öğretenlerin kaygısı çok daha fazla. Bu nedenle öğrenenlerden ziyade öğretenlerin kaygılarının izale edilmesi öncelikli bir mesele olarak görünüyor.

Özellikle belli yaş gruplarında etkili olduğu iddiası nedeniyle öğretenlerin okullara gitme konusunda çok hevesli olmadıklarını çevremden gözlemliyorum. Bence devletin sıkıntısı burada. Öğrenciye okul açıldı dersin gelir, ancak öğreticiler okula gelmemek için çeşitli yollara tevessül edebilir. Ancak işin şöyle de hazin bir yönü var. Madem ben hizmet vermiyorum, o zaman aldığım ücreti de hak etmiyorum diyen yok.

Bir başka sıkıntılı alan ise sağlık sektörü.

Bu alanı ikiye ayırmak gerekiyor. Devlet ve özel diye. Hakkını teslim etmek lazım, özel sektör bu süreçte cesur, gayretli ve sorumluluk bilincinde olarak sağlık hizmeti vermeye devam etti.

İşin devlet boyutuna gelince ise işler biraz karışık. Devlete ait hastaneler ve üniversite hastaneleri hem yönetim hem de personel olarak tamamen salgına odaklanıp, diğer alanları tamamen özel sektöre devretmiş gözüküyor.

Aile hekimleri bir süredir haftalık çalışma gün sayısını üç güne indirdi. Devlet ve üniversite hastanelerinde bir çok poliklinik hizmet dışı. Her gün televizyonlarda, sosyal medya da fedakar ve cefakar sağlık personellerinden bahsediliyor. Altı aydır bir çok devlet hastanesinde hasta sayısı en aza inmişken özel sağlık kurumlarında artan hasta sayısı karşısında asıl fedakarlığın özel sağlık kuruluşlarında çalışanlar olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Çünkü devlet çalışsan da çalışmasan da nasıl olsa maaşını ödüyor, özel sektör öyle mi, azıcık mızmızlansan anında kapının önüne koyarlar.

Bu sürecin ülkemizde doğru yönetildiğine inanmıyorum. Korku tünelinden çıkıp, normal hayatımıza dönmezsek “Olan gariplere olmuş” hesabı olan ve olacak olan bizim gibi kaynakları sınırlı ülkelere olacak. Amerika da şu kadar kişi öldü, Avrupa’nın durumu vahim diyoruz ancak ne dolar ne de euro yerinde durmuyor..

Ya da yan gel yat hayat türünü benimsediysek seher vakitlerinde ellerimizi yüce Mevla’ya açıp, yeni doğalgaz ve petrol sahalarının keşfedilip, bir an önce hazinemizin dolması için dua etmeliyiz..

Haftaya kaldığımız erden devam ederiz inşallah.

Tekrar görüşünceye kadar Rabbim cümlemizi korktuklarımızdan emin eylesin.

Sağlıcakla kalın.