Yaklaşık 2 yıdır üzerimize karabulut gibi çöken bir Korana belası var.

Birçok dostumuzun, Arkadaşımızı, akrabamızı ve canları alan baş belası…

Ne kadar yazsak azdır, Bazen hak ettiğimizi de düşünüyor insan…

Normalleşme var denildi, Maske mesafe ve temizlik tedbirleri unutuldu…

Kahramanmaraş’ın caddeleri sanki hiç Korona gelmemiş gibi…

Hiç kimsede maske yok, insanlar dip dibe…

Görüntüler berbat kısacası, her neyse başa gelen çekiliyor.

Dünyayı kasıp kavuran koronavirüsüne bir başka açıdan da bakmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Bu bir müsibet. Bunda hem fikiriz. Ama durup dururken niye bir anda baş gösterdi. Bunu sorgulanması gerekmez mi?

Bu beladan kurtulma noktasında bütün dünya birleşmiş durumda.

Birlikte hareket etme konusunda bir konsensüs yapılmış durumdalar.

Koronavirüsü, bir canlı olarak kendiliğinden oluşan bir varlık değil.

Bu canlının insanlığa verdiği bir mesaj olmalıdır.

Bu hususta şuanda dünya konjoktürüne baktığımız zaman meydana gelen musibetlerin bir nedeni olmalıdır.

Dünya çapında pek çok insan koronavirüsünden ölüyor,

Mısır ve Saham Ülkesini fırtına vuruyor,

Milyarlarca çekirge Yemen ve Doğu Afrikayı Ülkelerini işgal ediyor,

Ağaçları köklerinden söken rüzgâr Filistin, Ürdün ve Suriye’yi vuruyor,

Binlerce maymunlar Tayland sokaklarında yiyecek aramak için işgal ediyor,

Binlerce yarasalar Avusturalya’yı işgal ediyor,

Kâbe ve Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa garip mi garip?

Suriye’de dökülen kanların, Irak’ta heder edilen canların, Rusefâ Cezaevinde 600 çocuğun durumu, Ebu Gurib’deki kadınların hali, Libya’daki Müslümanların akıbeti, Çin’in Doğu Türkistan zulmü v.s.

Türkiye ise Sel, Yangın, Çığ, Deprem ve Korona… 

Bence bunların bir karşılığı olmalı değil mi?

Bu hususta Hz. Peygamber (a.s.)’in şu sözünü iyi irdeletme ve dünyada olup bitenlere bir rivayet edeceğimiz hadis gözüyle bakmakta fayda vardır:

Abdullah bin Ömer’in (r.a.) şu rivâyeti de, ahlâkî kıymetlerde yaşanan zaaf ve israfların nasıl bir helâk sebebi olduğuna dâir bâriz bir misâldir:

“Resulullah bize yönelerek şöyle buyurdu:

“Ey Muhacirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla karşı karşıya kaldığınızda veya mübtela olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allah’a sığınırım. Onlar şunlardır:

1- Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka aralarında veba salgını ve daha önceki milletlerde görülmemiş başka hastalıklar (Aids, kronaviris, domuz gribi ve kanser vs.) yayılır.

2- Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, (bereketin kalkması) geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.

3- Mallarının zekatını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır. Hatta) hayvanları olmasa onlara hiç yağmur yağdırılmaz.

4- Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Rasulünün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allah kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindekilerden bir kısmını alır.

5- İmamları (önderleri-liderleri-yöneticileri) Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe, Allah onların hesabını kendi aralarında görür.”