İnsanlık  Türk milletinin şafağını bekliyor,

medeniyet güneşi Doğu’dan doğacaktır.

Milletler ayıkıp Batı’ya ve küresel güçlere, mali olligarsiye birlikte mücadele etmezse, milletlerin bu mücadelede tek tek başarılı olması mümkün değil.

Batı ve küresel baronlar bugüne kadar insanlığa zulüm, sömürü ve savaştan başka bir şey vermemiştir. Zira son dönem savaşlarında görüyoruz ki her savaş,her kriz küresel baronların kasasını şişirmiştir.

Batı, bilimi ve teknolojiyi sürekli tefecilik yapmak, ülkeleri sömürmek ve krize sokmak için bir araç olarak kullanmıştır.

Bilim ve teknoloji, öyle zannediyorum tarihin hiçbir döneminde insan ve doğa açısından bu kadar zulüm makinasına dönüşmemiştir.

Bu zulme rağmen zavallı milletler ayıkmıyor, ayıkamıyor; adeta narkozlanmış gibi.

Virüsler savaşıyla  oynadıkları oyunların sonuçları yıllar sonra ortaya çıkacaktır.

Öncelikle bilim ve teknolojide yaşadığımız dört yüz yıllık fetret dönemine bir son verip, medeniyet iddiamızı dünyaya ilân etmeliyiz. Yoksa insanlık bu bilgi ve teknoloji canavarlarının elinden kurtulamayacaktır.

Bilim ve fikir dünyamızdaki çıkışlar,sinyaller henüz çok cılız.Bu çalışmalar ancak devletle güçlenir.

Yaşamaya dair çağın bilgisine sahip olma iddiası olmayan toplumlar, yeni çağda teknolojiye, dijital emperyalizme köle olacaktır.

Beyni kalbine akortlu olmayan, ruhi dinamizmini kaybetmiş, milli hisleri törpülenmiş bir toplum, bu dünyada “Ben de varım.” diyemez. Biliyoruz ki hem insan hem toplum için yaşamanın motoru özgüvendir.Toplumsal  dinamizin,özgüven bireyleri direnişin ve dirilişin eri yapar.

Her milletin ve her insanın “benim” demeye hakkı vardır. Her insan, her millet bir manevi şahsiyet, bir milli kimliktir. Onun için hem milletler hem bireyler bu dünyada ben de varım, demeli.

 Gerçek eğitim, çocuğun “kendisini gerçekleştirmesi, kendi olması” gerçeğine dayanır. İşte bu milli şahsiyettir.

Batı ve küresel güçlerle ile ilgili yorumları, açıklamaları iki yüz yıldır konuştuğumuz için artık kanıksadık. Ama Atilla İlhan’ın ifadesiyle “Batılılaşma İhaneti” halâ devam ediyor. Cemil Meriç’in ifadesiyle “Batı’nın deli gömleği” hâlâ üzerimizde. Batı dünya için bir yönüyle sihirli, bir yanıyla zehirli.

Medeniyet tarihçelerinin bazılarına göre (Toynbee,Oswald Spengler…) Batı çöküyor veya çöktü. Batı kendinin kurdu oldu.

Batı, nefesinin kesildiğini gördü ve iflasını ilan etti; ama özellikle Batı tarafından zihni köleleştirilenler, mankurtlaşanlar hâlâ efendilerinin Olimpos’un çocuklarının peşinde.

               

Bugün, Batı’nın çöktüğünü deyim yerindeyse,dünyaya acilen “tellâl”larla ilân ettirmek gerek. Paradan, tefecilikten, konfordan başka kutsalı olmayan, insanlığa vereceği değeri olmayan; kan, gözyaşı, sömürü ile beslenen Batı ve uzantıları çok yakın zamanda ses çıkararak çökecektir. Hem de akıbetleri çok felaket olacaktır. Dünyada zulmettikleri, katlettikleri insanların feryatlarını Allah asla karşılıksız bırakmayacaktır. Ömrü olan görecektir.

                Bugün sadece bizi değil, dünyayı dönüştürüyorlar. Tek devlet, tek dil, tek din, tek kültür, tek para… Virüsler çağın en güçlü, en ucuz ,korku, panik silahları. Kuş gribi, domuz gribi böyleydi. Corona da öyledir. Dahaları sırada bekliyor.

                Dünkü tepkilerimizin yerini bugün “uysal”lığımız aldı. Çünkü gübreyi, ilacı, gıdayı, aşıyı kontrol edemiyoruz.

                “Yediğinize, içtiğinize dikkat edin.” İlahi emri neden sürekli tekrar edilir? Çünkü; yediğim, içtiğim neyse ben oyum.

                Milletler, emperyalizmin her tür tefeciliğine tepki göstermesin diye küresel güçler tarafından gıdayla, ilaçla, kimyasallarla terbiye edilip, uysallaştırılmıştır.

                Bugün dünyayı, insanlığı dönüştüren üç beş küresel güce ve örgüte, Batı emperyalizmine ve Siyonizme direnmek insanlığın bir onur mücadelesidir.

                Dünya Gizli Devleti, gizli örgütler, masonluk, Bilderbergler, Davos, uluslar arası gizli antlaşmalar… Bu konularla artık ilgilenmiyoruz. Çünkü “uysal”laştık.

                Küresel güçler, çok tekrarla, suni gündemlerle “bilimsel” kılıflarla kendisini unutturuyor; kitle iletişim silahlarıyla milletleri uyuşturuyor, narkozluyor. Adeta sekiz insan sekiz milyar insanı parmağında oynatıyor.

                Avrupa Birliği’ne girmek için yetmiş yıldır kapıda bekliyoruz. Ayaklarımıza karasular indi. Önümüze koydukları uyum yasalarını gözü kapalı imzaladık. Avrupa ve ABD ile bilmediğimiz daha ne antlaşmalar yapıldı?....

                Haydin kanıksayalım, unutalım, bu meselelerin raf ömrü doldu,diyelim. Ama birileri dünyayı yönetmeyi, dünyayı döndürmeyi, milletleri köleleştirmeyi asla bırakmak istemiyor, davasından vazgeçmiyor.