Yazar Yusuf Kaplan’ın da geçen hafta köşesinde yer verdiği bir casustan yani Hempher’den bahsedeceğim: “1700’lü yıllarda 10 sene İstanbul medreselerinde Arapça okuyan, Hafızlığını yapan ve ‘’Muhammed’’ İsmiyle tanınan meşhur İngiliz casusu Hempher’dir!

’Osmanlı Devleti’ni yıkmak, Hilafeti Kaldırmak ve İslam Medeniyetini devre dışı bırakmak için Asırlar önce “Londra’da (Müstemlekeler Nezareti) kuruldu. Akla, hayâle gelmeyen Yahudi hileleri ile ve askerî ve siyasi kuvvetler ile İslamiyet’e saldırdılar. (Müstemlekeler Nezareti)nin İdare ettiği ve her memlekete gönderilen binlerce casustan biri olan Hempher, (H. 1125 M. 1713] senesinde, Basra’da avladığı 14 yaşındaki Necedli Muhammed’i, senelerce aldatarak, (Vehhâbî) fırkasını kurdular ve İngiltere’deki (Müstemlekeler Nezareti)nin emri ile 1150 [m. 1737] senesinde (Vehhabiliği) ilan ettiler. Hempher, İngiliz Müstemlekeler nezaretinin emri ile, Mısır, Irak, İran, Hicaz ve Hilâfet merkezi olan İstanbul’da casusluk faaliyetlerinde bulunmak, Müslümanları aldatmak ve Hristiyanlığa hizmet için vazifelendirilmiş bir İngiliz misyoneridir.” (Hakikat Kitab Evinin yayınladığı “İngiliz Casusu Hempher)’in İtirafları!” adlı eserden)

Şimdi artık Hempherlere de gerek kalmadı, çünkü misyonerlik açıktan yapılıyor, internete bağlı cihazlar, satılık yazarlar, kimi sivil görünümlü işgal güçleri, masonik yapılanmalar yıkımımız için ellerinden gelen ajanlık ve misyonerlik faaliyetlerini sürdürüyorlar. Yani kış kışlığını, yazda yazlığını yapar. Herkes kendi vazifesini yapacak, ajan ajanlığını, misyoner misyonerliğini yapacak yapmışlarda. Yani Hempherler bitmez. Esas biz görevlerimizi ihmal etmişiz bunu görmemiz gerekiyor.

GERİLEMEMİZİN SEBEBİ SADECE CASUSLAR MI?

Yaklaşık bir yıl önceydi. “Geri Kalmışlığımızın Sebepleri-2” başlıkla bir yazı kaleme almıştım. O yazının hemen girişinde bir ayet paylaşmışım.

“Bir memleketi helak etmek istediğimiz zaman, o memleketin zevke düşkün öncülerine, peygamberinin diliyle itaat emrederiz. Onlar orada boyun eğmezler, itaat etmezler. Artık o memleket üzerine hüküm gerçekleşmiştir. İşte o memleketi kökünden helak eder de ederiz( İsra 16). Hüküm bu!

Bu ayetin tefsirine girecek değilim ama zevke düşkünlükten bahsediyor değil mi? Demek ki Osmanlı boşuna yıkılmadı. Dışarda düşman, içeriye gönderilmiş misyonerler ve içindeki hainler birde vazifesini yapmayan idareciler…

Bakınız Kahire Üniversitesi Ord. Prof. Fecru’l –İslam Duhal’l ki kendisi İslam Serisinin Müellifidir. Geri kalmışlığımızın sebepleri ona sorulduğunda (1878-1958) önce idarecilerin sorumluklarına dikkat çeker.

Bu değerli alim, bundan yüz yıl önce, iç çekişmelerin geri kalmışlığımızın önemli nedenleri arasında olduğunu belirterek; idarecilerin safahat ve eğlenceye dalmalarının önemli sebeplerden biri olduğunu vurgular. (Kaynak: Müslümanların Geri Kalmışlığının Sebepleri s. 179)

Sonra geri kalmışlığının sebepleri arasında ulamanın iki cihetten sorumlu olduğunu belirten Prof. Duhal tespitlerini şöyle sıralar. “Ulamanın içinde İslamı hakkına göre yeterince anlatamayanlar olduğu gibi, Cuma hutbelerinde, dini derslerde va’z ve ninde halkı uyuşturup, hallerine razı olmaya davet etmelerini de sakıncalıdır…” der.

Allah(cc) ilerlemeyi belli bir millete veya bir dinin mensuplarına hasretmemiştir. Bunlar tabii kaidelerdir, kim onlara ayak uydurursa, ilerler. Bu ilahi kanunlara uymayanlar, hangi dinden olursa olsun geriler. Yüce dinimiz “insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyurur. İlmi çalışana, serveti dilediğime veririm der! Diyeceğim, biz yöneticisinden vatandaşına varana kadar sorumluluklarımızı yerine getirirsek, düşman hiç önemli değil.