Edebiyatımızda herhangi bir döneme dahil edemeyeceğimiz bazı sanatçılarımız vardır. Bu sanatçılarımız kişisel başarı ve gayretleriyle başarılı eserler vermişlerdir.

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR       

  • Sokağı, canlı hayat tablolarını mizahi bir anlayışla işlemiş, sokağı edebiyata getiren sanatçı olarak tanınmıştır.
  • Yapıtlarında İstanbul’daki yaşamı şive taklitlerine de başvurarak ustalıkla yansıtır.
  • Romanları teknik bakımdan kusurludur ancak tip oluşturmada oldukça başarılıdır.
  • Batıl inanç ve hurafeleri alaysı bir dille ele alır.
  • Sanat toplum için anlayışını benimser.
  • Dili sade fakat fikir yazılarında ağırdır.
  • Realizm ve natüralizm akımından etkilenmiştir.
  • Eserleri: Şık, Şıpsevdi, Metres, İffet, Tesadüf, Nimetşinas, Efsuncu Baba, Gulyabani, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Sevda Peşinde, Toraman, Son Arzu, Ben Deli miyim, Cehennemlik, Kokotlar Mektebi, Kesik Baş; Kadınlar Vaizi, Katil Buse, İki Hödüğün Hikayesi, Melek Sanmıştım Şeytanı, Tünelden İlk Çıkış, Gönül Ticareti; Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince.

AHMET RASİM        

  • Roman ve öykülerinde romantik aşk hikayeleri ve basit aile facialarını İstanbul’un günlük yaşamına ait renkli ve gerçekçi betimlemelerle vermiştir.
  • Kısa, canlı cümlelere ve güncel deyimlere dayalı arı bir İstanbul Türkçesi kullanır.
  • Natüralizmin etkisi görülür.
  • Eserleri: Şehir Mektupları, Muharrir Bu Ya, Eşkal-i Zaman, Gülüp Ağladıklarım; Falaka, Geceleri.

MEHMET AKİF ERSOY     

  • İslam ve milli şairimizdir.
  • Realizmin etkisi görülür.
  • Nazımı nesre ustalıkla çevirmiştir.
  • Sanat toplum için anlayışını benimser.
  • Manzum öykü türünün en güzel örneklerini vermiştir.
  • Bütün şiirlerini SAFAHAT adlı kitapta toplamıştır ve yedi bölümden oluşur. ( Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler).

ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

AH O DİN NEREDE?

Ah o din nerde, o azmin, o sebatın dini;
O yerin gökten inen dini, hayatın dini?
Bu nasıl dar, ne kadar basmakalıp bir görenek?
Müslümanlık mı dedin? ... Tövbeler olsun, ne demek!

YAHYA KEMAL       

  • Edebiyatımızda Doğu ve Batı arasında köprü vazifesi görmüştür.
  • Şiirde iç ahengi ve musikiyi önemseyen sanatçı aruz ölçüsünü Türkçeye ustalıkla uygulamıştır.
  • Ok şiiri hariç bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
  • Neo-klasisizm akımının en önemli temsilcisidir.
  • Sembolizm ve parnasizmin etkisi de görülür.
  • Eserleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş, Bitmemiş Şiir; Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Siyasi Hikayeler, Siyasi ve Edebi Portreler ve Edebiyata Dair; Çocukluğum, Gençliğim, Edebi ve Siyasi Hatıralarım.

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden

                                  OK

                                   Yavuz Sultan Selim Han'ın önünde
                                   Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,
                                   Bu yüksek tepeye dikti bu taşı
                                   O gazi hünkarın mutlu gününde…

Vezir, molla, ağa, bey, takım takım                        Hünkar dedi 'Koca, pek yaman saldın,
Güneşli bir nisan günü ok attı.                                 Eğerci bellisin benim katımda,
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı,                                       Bir sır olsa gerek bu ilk atımda.
En er keman kese yetti uç atım.                             Bu sihirli oku nereden aldın? '

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.                          İhtiyar elini bağrına soktu,
Titrek elleriyle gererken yayı,                                  Dedi İstanbul muhasarası,
Her yandan bir merak sardı alayı.                           Başlarken aldığım gaza yarası,
Ok uçtu hedefin kalbine düştü.                              İçinden çektiğim bu altın oktur…