Bugün yakın siyasi  geçmişle yüzleşmeyi, unuttuğumuz bazı hususları hatırlayarak özellikle son 18 yıldır siyasi istikrardan yeterince faydalanamadığımızı sorgulayalım istedim.

70 yılların başı itibarıyla Avrupa’dan esen Marksist-Leninist fikir akımlarının ülkemizdeki yansımaları Avrupa’dan farklı olarak karşıtlık üzerine dizayn edildi.

Yeni yeni şehirleşen ülke sol söylemlerin gölgesinde 10 yıl sürecek ve sonu askeri darbeyle bitecek fırtınalı bir döneme girmişti.

Amerika Türkiye’nin kendi doğruları ile kendi rotasını belirlemesine razı değildi. Emperyalizmin cici yüzü neoliberal yönetim tarzı Milliyetçi muhafazakâr siyasetin rotasını çizmeye ve ülkemizin insan ve siyasetteki karakterini derinden etkilemeye başlamıştı.

80 li yılları bir çırpıda tüketmiş, siyasi yasaklı liderlerin yeniden sahne almasıyla 10 yıl sürecek istikrarsız bir döneme girmişti ülkemiz.

Bin yıl sürecek denen 28 Şubatın hesabı sadece beş yıl sürmüş, üçlü koalisyonun ömrü de ancak üç buçuk yıl sürmüştü.

2002 Kasımında yapılan seçimle yeni bir lider ve yeni bir parti tek başına ülke yönetimini üstleniyordu.

2002 seçim sonuçları son yirmi yılın siyasi figürlerinin bir çoğunu tasfiye etmişti. Recep Tayyip Erdoğan ve Partisi Ak Parti sadece tek başına iktidara gelmekle kalmamış, önündeki süreçte kendisine siyasi rakip olabilecek bütün sağ muhafazakar liderleri de tasfiye etmişti.

2002 de başlayan bu süreç 2004 yılında yapılan yerel seçimlerdeki sonuçlarla ve 2007 yılında yapılan genel seçim sonuçları Ak Parti ve lideri Erdoğan’ın önünü tamamen açmıştı.

2003 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin ihracatı 47 miyar dolar iken, ithalatımız 69 milyar dolardı. İhracatın ithalatı karşılama oranı% 68 di.

2019 yılı sonu itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı %85 i bulmuşken, 2020 Ekim sonu itibarıyla bu oran %77 olarak gerçekleşti.

Bu rakamları sizlerle niçin paylaştığıma gelince: 2003 de %68 olan oran 2020 Ekim sonu itibarıyla ancak %77 olabilmişti.

Bu günlerde milyonlarca insanın gözü kulağı belirlenecek olan asgari ücrette. 2002 seçimleri öncesi seçim meydanların en önemli vaatlerinden olan asgari ücret meselesi aradan bunca zaman geçmesine rağmen hala popülerliğini korumakta.

18 yıldır ülke yönetiminde tek başına hareket eden bir partinin bu kadar zamandan sonra en azından ihracatın ithalatı karşılar hale gelmesi, asgari ücretin toplumun en alt gelir grubunun yaşam kalitesini garanti eder hale gelmiş olmasını beklemek onları 18 yıldır iktidarda tutan bu milletin hakkı değil miydi?

Bu kelamları eden kişi de çok kereler bu iktidarın sürmesi için oy kullanmış birisidir.

Eğitim, kültür gibi konulardan dem vurup kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Sosyal politika kapsamında ailenin başına örülen çoraplardan da bahsetmeyeceğim.

Bu ülkenin insanları özellikle son yüz yılda çok acılar çekti. Dedelerim, ninelerim, anam babam bile kısmen yokluk ve kıtlık yıllarını görmüş insanlar. Bu minvalden bakıldığında hiç birimizin dünyalık adına şikayette bulunma hakkı elbet yoktur. Lakin bizler bu aleme sadece kendi işkembemizi doyurmak, kendi ailemizle karnı tok sırtı pek olarak yaşamak için mi geldik.

Bizim bizden başka dertlerimiz de vardır anlayana. İşte bu sebeptendir şikayetim.

18 yılın sonunda yukarıda bahsettiğim sıkıntıları aşmış, ülkede birliği dirliği tesis etmiş, gönül coğrafyamızda bizden medet bekleyen kardeşlerimize kol kanat gerecek güç ve kuvvete kavuşmuş olmamız gerekiyordu.

Pek kıymetli dostlar; zor bir yılı arkada bırakırken daha da zor geçeceği bir çok yönden belli olan 2021 e giriyoruz. Bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar belli konularda işbirliği yapmaz ise, sıkıntıların aşılabilmesi için rutinin dışında çözümlere yönelmezsek dünya ile beraber bizi bugünden de zor günler beklemektedir.

El ele vermeli, aklımızı başımıza almalı, bizi yönetmek isteyenlerle makul ve mantıklı taleplerde işbirliği yapmalıyız. Ben oy verdim hadi yönetin demekle bu iş olmuyor. Sivil toplum olarak ben’den çıkıp biz odaklı olmak zorundayız.

Birileri her işin başı demokrasi dese de ilk aşı Çin ile Rusya’dan. Demek ki sorunumuz demokrasi değil kalite imiş. İster siyasetçi ister ilim erbabı olsun, kalite olmazsa “el yapıyor biz bakıyoruz.”

Kalın sağlıcakla….