Değerli dostlar, biliyorum sıkıldınız çünkü aynı gündem maddeleri ve aynı hadiseler dönüp dolaşıp, zihin sofranıza koyuluyor. Bizde istiyoruz ki, hayatın farklı bir penceresini açalım, oradan hayatı farklı renkleriyle seyredesiniz.

Mesnevi’de okumuştum, padişahın otuza yakın beyi varmış, bunlar içinde Ayaz’ı ayrı bir yere tutarmış ona değer verirmiş.

Diğer beyler bunu kıskanmış olacak ki, padişaha Ayaz’ı niye üstün tuttuğunu sormuşlar. Bunun üzerine sosyal bir deney yapmış padişah.

O esnada bir kervan geçiyormuş yakınlarından. Beylerden birine, git şu kervancı başına, nereden geldiklerini sor bakalım demiş. Gidip sormuş, “Rey’den geliyorlarmış padişahım.” Demiş, peki nereye gidiyorlar diye sorunca, bilmediğini söylemiş. Bunun üzerine diğer beye sen git de sor bakalım, nereye gidiyorlarmış. Gidip, gelmiş: “Padişahım Yemen’e gidiyorlarmış.” Peki yükleri neymiş, sordum mu? Deyince bilmediğini söylemiş, bu defa diğer bir beye padişah: “Git de yüklerini öğren” demiş.

Bey gidip gelmiş: “Padişahım her çeşit mal var ama çoğu Rey Kaseleri deyince. Git bakalım, Rey’den ne zaman çıkmışlar? Demiş ve sorular böyle uzayıp gitmiş. Böylece beylerin çoğu aciz çıkmışlar.

Bunun üzerine padişah, bütün beylerini çağırmış: “Ben bir gün Ayaz’ımı böyle sınadım, git şu kervan nereden geliyormuş öğren dedim. Gitti ve hepsini sorup öğrendi. Ben bir şey demedim ama kervanın bütün ahvalini öğrendi bana birbir anlattı. Yani bu otuz bey, otuz defa gidip geldiklerinde ne öğrendilerse, Ayaz tek başına her şeyi en ince ayrıntısına varana kadar sorup, öğrendi ve geldi.

BEYLER BU DELİLİ ZAYIFLATMAK İSTER

Beylerden biri der ki: “Padişahım bu bir zekâ işi, o da Allah vergisi çalışmakla olmaz ki! O, (cc) aya parlaklık vermiş, güle güzel koku…”

Bunun üzerine padişah: “İnsanın başına bir zarar gelirse bu çalışmamasından ileri gelir, ortada kazanç var ise o da çalışıp, çabalamasındandır!” Yoksa günah işleyenler, “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik!” derler miydi?

Onun yerine “Bu suç, bahtımdan. Kader böyleymiş, ihtiyatın, tedbirin ne faydası var!” derlerdi. Şimdi bu hikayedeki en vurgulayıcı cümleyi yazıp, sonra da değerlendirmeme geçeyim.

EVET TAKDİR HAKTIR; AMA KULUN ÇALIŞMASI DA HAK. KENDİNE GEL DE KOCA ŞEYTAN GİBİ OLMA (Mesnevi 6. Cilt 27/28 sayfadan esinlenilmiştir.

Bu hikâyeden bence herkes bir ders çıkartabilir. Eğer öğrenci isek, bilmeliyiz ki derslerimize çalışmadan başarılı olamayız, yani sınavlar için söylüyorum.

Aynı şeyler, işçi, memur, padişah, bey, vezir, usta her ne iş yapıyorsak tedbir alıp, fiili duamızı yapmalıyız değil mi?

Bakın şu son günlerde yaşadığımız hadiselere, mesela pandemi süreci, eğer toplum olarak gereken hassasiyeti gösterseydik, bugün evlerde zoraki kalmayacaktık. (Not. Perdenin görünen yüzü itibarı ile yazıyorum, çünkü perdenin arkasında dönen dolaplar olduğu da iddia ediliyor, onlar ayrı bir şey…)

KRİPTOCULARA ACIMAK GEREK Mİ?

Hemen cevap vereyim, evet acımak gerek ve yazık kaybettikleri paralara, çünkü kaybolan değerler üzerinden çok şey kaybedecekler. Belki yuvaları yıkılacak, evlatları ve eşleri perişan olacak, bunun için acımak ve dua etmek gerek.

Ancak, kolay para kazanma yolunu seçtikleri için de kendileri ve çevresindekiler bu yaşananlardan hatta devlet ders çıkartmalı.

Çalışmadan, alın teri dökmeden elde edilen bir kazanç peşine düşmelerinden dolayı bunlar başlarına geldi. Haramın binası olmaz, bunun için sosyal medya da şöyle yazmıştım: “Ben kripto, miripto bilmem, ben Anadolu çocuğuyum, alın terini bilirim!” Evet herkes hata yapar, ancak hatasından geri döner, tövbe eder, ders çıkartırsa umulur ki, af gelir ardından.

Sadece kripto para mı söz konusu, hayır faiz yiyenler çekirdek yemediklerini bilsinler. Faiz yiyenler de mutlaka böyle bir musibete uğrayacaklardır. UNUTMAYALIM, İNSAN İÇİN ANCAK ÇALIŞTIĞININ KARŞILIĞI VARDIR.

Peki kalın sağlıcakla.