Son zamanlarda boyumuzu aşacak denli meseleler yaşıyoruz. Sabah yorgun uyanıyor ve akşam eve geldiğimizde bitmiş vaziyette oluyoruz. Tabii ki bu hayatımızın her alanında olabilecek bir şeydir. Asıl konumuz bu yorgunluğun her zaman oluyor oluşudur. Telefon, bilgisayar kafe kültürü ve canlı müzikler ( kafa gürültüsüne sebep olan) birçok sosyal etkinliğin artık insanları uzun süreli mutlu etmediğini görüyorum. Bir yerlere gittim ve geldim. Bir kafeye gittim çay içtim ve geldim. Gerçi bu dönemde bir kafeye gitmek ve çay içmek insana huzur vermiyor ki… Yani sanki her şey içi boşmuş gibi geliyor. Instagram'a fotoğraf koymak için kafeye gidiyorum geliyorum. Hal böyle olunca gerçekten bütün insanlar mutlu mu merak ediyorum. İnsanlar ,umutlu mu gelecekten? Sanki herkes dalgalı bir denizde nereye savrulacağını bilemiyor gibi…

    Bize iyi gelen şeyleri unuttuk. Mesela bir yaz ayında çam kokusunu içine çekmeyi, ağustos böceğinin o güzel sesi, ıhlamurların kokusu, kedilerin ve köpeklerin gece sesi… Kısacası doğayı unuttuk.

      Her gün ay o kadar güzel bir içimde kendini gösteriyor ki gökyüzünde , arabayla giderken bir durup ayı izlemiyoruz.  Her şey sıradanlaşmış. Televizyona hapis olmuş bir yaşam ve bilgisayar oyunları bizleri şimdinin tadını çıkartmaktan alıkoyuyor.

     Bir gün arabanızı kullanırken çevrenize dikkatli baktınız mı? Son bir haftadır  Ay'ın  muazzam yuvarlağını masmavi berrak havada sarı rengini tıpkı çocukluk hikayelerindeki gibi  izleyebilmek ne muhteşem bir huzurdur kim bilir?

    Baktığı halde göremeyenler bilmez ki. Zihni sadece yorgunlukta ve gündelik yaşamda olan insanlar bu resmedilen güzelliği göremez ki. Ya da içini hırs bürümüş ve dünya hayatı için çok fazla kendini yoran insanlar geceleri yıldızın parlamasını göremezler ki. Ya da gece yarısı uyuyanlar da göremez. Gerçekten Güneş ,Ay ve Yıldızlar bir insanın avucu kadar samimiyeti kapsıyor.

      Avuç içlerine küçük çocukların avuç içlerine benzetirim. Bebeklerin ve çocukların elleri çok kıymetlidir. Yetişkinlerin elleri de böyledir. Küçük bir çocuğun masumiyetini doldurabilecek kadar samimiyeti vardır. Biz yetişkinlerin de avuç içi kadar umutları vardır.

     İşte tam da şikayet etmek yerine yanı başımızda olan güzellikleri yeni bir gözle görmeye ve bir kulakla dinlemeye ihtiyacımız var.

    Bu zamana kadar geçmiş ve gelecek kaygısında geçen zihnimizin hiç olmamış güzel şeyleri ısrarla hayal etmeye ihtiyacı var. Zihnimiz o kadar dolu ki onlara alan açmaya ihtiyacımız var. Çok değil avuç içimiz kadar alan açsak yeter.

     Son zamanlarda kendime ne iyi geldi diye sordum. Sonunda umudu buldum.  Bolca hayal etmek , umutlu bakabilmek şu alemde sonsuz olasılıkların olduğunu bilmek bana çok iyi geldi. Olumlu her şeyi üzerime aldım. Yaşamasam da aldım. Zihnimle avuç içi kadar raks ettim. O güzel avucum bana sonsuz bir umut olarak geri döndü. Olumlu her şeyi hayal ettim. Hiç değilse zihnimi geçmişte takılı kalmışlıklarımdan , gelecekteki kaygılardan korumuş oldum. Kendi sağlığınız için bunu yapmaya değer olduğunu düşünüyorum. Avuç içi kadar hayal kurmak, başka yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Bu yazının , ruhsal bağışıklığınıza  katkı sağlaması ümidiyle.