Her arayan bulamaz ama bulanlar arayanlardır!”

Sahi neyi arıyorsunuz, yoksa hiçbir şey mi diyorsunuz veya böyle gelmiş, böyle gider mi diyenlerdensiniz?

Geçtiğimiz günlerde bir hikâye dinlemiştim. Onu kısaca anlatıp, sonra da konumuza girelim inşallah!

Vaktiyle bir padişah, kendisine vezir arıyormuş. Onlarca kapı yaptırmış, her birisine kilitler takmış. İlan ettirmiş herkese. Seçme günü gelmiş. Vezir adaylarına bu kapıları anahtar kullanmadan açmaları istemiş. Hiç birisi de bu mümkün değil, kilitle kapı anahtar kullanılmadan açılmaz padişahım demişler.

Son vezir adayı da gelmiş, onun da kapıları açmasını istemiş padişah. Bu adamcağız: “Padişahım, aslında anahtarsız kapılar açılmaz ancak yine de bize kapıyı itelemek düşer demiş.

Nitekim ilk kapıyı itelemiş, açılmış, meğer kapılar kilitlenmemiş, bakmış ki bütün kapılar tek tek açılıyor. İşte bunun gibi bizde aradığımızın peşine düşmeli, ısrarla o kapıda durmalı ve dua etmeye devam etmemiz gerekiyor.

AMAÇSIZ YAŞANMAZ

Hayat tuvalet ile mutfak arasında sıkıştırılamaz insan olduğumuz için, o halde yemek içmek, gezmek, eğlenmek gibi nefsi arzularımız dışında da bir gayemiz, ülkümüz, hedefimiz, amacımız olmalı. Bizler millet olarak İlayi Kelimetullah Davası için çalışmışızdır. Yani her işimiz Allah için olmuş, savaşımızda, barışımızda, ibadetimizde…

Özetle, İslâm'ın yüceliğini ve Kur'an-ı Kerim'in üstünlüğünü savunmak anlamına gelir. İ'lây-ı Kelimetullah, Allah kelâmını (Kur'an-ı Kerim ve O'nun hükümlerini) yüceltmek, savunmak ve Allah'ın emrettiği şekilde yaşamak demektir.

İşte kaybettiğimiz aramamız gereken şey budur. Yaptığımız her işi Allah için yapmak, peki bu aramakla bulunur mu?

Bizlere aramak düşer, Allah’ın ipine sım sıkı sarılmayı arzu etmek, bu yolda cüzi olan irademizi ortaya koymak, yapamadığımız gücümüzün yetmediğini de ise gözyaşı dökmek. Yani Efendimizin izinden yürümek gerek…

Hani alemlerin Efendisi Hud Suresi geldiğinde saçlarım ağardı diyor ya, ne demişti Kur’an; “Ey Resulüm emrolunduğun gibi dost doğru ol!”

DOST DOĞRU OLMAK

İşte yapamadığımız şey bu, emrolunduğumuz gibi dost doğru olamıyoruz.

Öyleyse vaz mı geçelim, hayır asla ve asla vazgeçmek yok, bütün günahlarımıza rağmen kapısına dayanıp, af dileyip, bizi doğru yola yönlendirmesini isteyeceğiz.

Acizliğimizi, fakirliğimizi, zayıflığımızı itiraf edip, vazgeçmeden isteyeceğiz.

Bir sahabe Efendimiz, bir hanıma arkadaşlık teklif etmiş, kadın durumu Efendimize bildirmiş, mübarek kaşlarını çatıp kızmış. Ona; “Seninle ilgili hüküm gelene kadar, uzaklaş bende demiş.”

Efendimizden ayrılmak öyle kolay değil, sahabe mecnun olmuş, çöllere düşmüş, kapanmış secdeye, af dilemiş. Hüküm gelmiş, af olundu diye. Aramışlar kendisini müjde için, ancak o çölde, secde halinde yüzünü kumlara batırmış durumda ölü bulunmuş!

Allah, kapısından ayrılmak yok, arayacağız onun aşkını, Mevlâna ne diyordu; “Tövbemizi bin defa bozmuş olsanız da gelin, bu kapı ümitsizlik kapısı değil!”

Israrla arayacağız, davamızın peşinden koşacağız.

Ha birde hiçbir şeyden habersiz yaşayanlar var, onlarda varsın yaşasınlar diyemeyiz. Bize düşen model olup, iyiliği emretmektir. Gerisini de kendisi bilir.

Rabbim bu zor günleri, iyi günlere tebdil eylesin, inşallah her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Bunlar gelip geçecek, güzel günler insanım diyenlerin olacaktır.

Kalın sağlıcakla.