Adalet hakkında düşünerek savunduğum ve haklı bulduğum en büyük açmazım bu söz. “Eğer adaletten söz ediliyorsa herkes eşit haklara sahip olmalı” gibi yaygın bir kanaat geliyor insanın aklına. Sonrasında bunun hayatın her alanında kullanılamayacağı da geliyor.

Psikiyatrların, hastalarını manipüle etme yeteneğini kullanması ya da bir arkeoloğun define araması diğer insanlardan fazla ceza almasını gerektiriyorsa, toplumsal olaylarda da bir insanın bildiğini diğer insanın bilmemesi buna rağmen menfi ya da müspet değerlendirilmemesi adaletsizliktir kanımca. Bazen bilenlerin, bazen de bilmeyenlerin yanına kâr kalan adaletsizliğin tek sorumlusu adaleti sağlamaya çalışan yasaların bu durumu göz ardı etmesidir. Aynı zamanda yine kişinin kendisini bağlayan bir durumdur. Bir anlamda vicdan muhasebesidir.

Sonra aklıma Fransız Devrimi’nin ünlü sloganı geliyor, “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik.” O zama ki Fransa’da, asillerin ve halkın arasındaki eşitsizliği yıkmak için kullanılan bir slogan bu cümle. Sonrasında bakıyorum, bütün ülkeler hatta bütün insanlık bu slogana muhtaç. Sonrasında “kime göre, neye göre?” diye düşünüyorum tekrar.

Bir de “Adalet Mülkün Temelidir” sözü var, her daim adalet saraylarının duvarında karşılaştığımız buna rağmen mahkeme salonlarında karşımıza çıkmayan sözden bahsediyorum evet. “Mülkün temeli adalet ise, bu adaletsizlik içinde mülk nasıl bâki kalabilir?” diye düşünüyor insan ister istemez. Sonrasında insanlar mahkeme salonlarında bulamadıkları adaleti sokaklarda kendileri için aramaya başlıyor ve neticede kendi adaletlerini kendileri sağlıyor. Sonrasında “Hukuk devletiyiz, hukuk devletinde kimse kendi adaletini sağlayamaz. Eğer insanlar kendi adaletlerini sağlamaya çalışırsa hukuk diye bir şey kalmaz” diye yükselen seslere içimiz kabul etmese de hak veriyoruz. Peki, neden sürekli bu kargaşayla boğuşuyoruz? Herkes için olan adalet, kendi düşüncelerimize, yakınımıza ya da fikirlerine yakın olduğumuz kişilere aleyhte olduğunda mı? Herkese eşit davranılmadığını düşünen bir tek ben miyim?

İnsan ömrünü düşünelim ve insanların yaşam felsefesini. Yaradılışı, varoluşu. Bir de insanların düşünme gücü olduğunu, fikirleri ve hisleri olduğunu düşünelim, ki bu böyledir. Ortalama bir insan ömrünün normal yaşam süresini hiçbir olumlu ya da olumsuz etkeni göz önüne almadan altmış sene diyelim, bu altmış sene içerisinde kendisine eşit davranılmadığını düşünen bir kişi, toplumun hangi tabakasından olursa olsun kendi eşitliğini sağlamak için elinden geleni yapacaktır. Eşitlik düşüncesine, özgürlük ve kardeşliği eklediği zaman, kendi özgürlüğü içinde eşitsizliğin olması kardeşine yapılanın kendisine yapılmamış olması, bu kişiyi daha da öfkelendirecek ve sadece bunu yapanlara (Hâkim, yargıç, avukat) değil sisteme de düşman olacaktır.

 Toplumdaki herkesin eşit bilince sahip olmadığını, aynı eğitimi almadığını da düşündüğümüzde, “Kimler, kimlere, nasıl, neler yapıyor?” diye bakıp kalmamız gayet normal.

Adalet,  tam anlamıyla hiçbir zaman uygulanamayacak! Uygulanamayacağı için de bu dünyadaki tek tesellimiz, ahirette hakkımızı alırız olacak. Peki, ahirete inanmayanlar ne yapacak?